6 Aralık 2009 Pazar

Dört Anlaşma

Dört Anlaşma

Kendinizle, başka insanlarla, Tanrıyla, toplumla, anne ve babanızla, esinizle, çocuklarınızla, yasam rüyanız ile binlerce anlaşma yaptınız. Bu hayata gelirken ve geldikten sonra.. Ama bunların içindeki en önemli anlaşmalar, kendinizle yaptığınız anlaşmalardır. Bu anlaşmalarda kendinize kim olduğunuzu, ne hissettiğinizi, neye inandığınızı ve nasıl davranacağınızı belirlediniz. Sonuca kişiliğiniz diyorsunuz.
Bu anlaşmalarda şunları soyluyorsunuz: "Ben buyum. Bunlara inanıyorum. Bazı şeyleri yapabilirim, bazı şeyleri yapamam. Bu gerçek, bu fantezi. Bu mümkün, bu imkansız".
Tek bir anlaşma büyük bir problem yaratmaz, ama bizim acı çekmemize, yasamda basarisiz olmamıza neden olan bir çok anlaşmamız var.(binlerce) Bu anlaşmaların çoğunu büyürken farkında olmadan toplumsal ve aile içindeki şartlanmalarla yaptık. Hepsinin tek tek farkına varabilmek ve teker teker değiştirebilmek zor ve çok uzun bir süreç. Ama genel olarak bu anlaşmaları dört temelde toplayabiliriz. Ve onların yerine geçecek olan dört yeni anlaşmayı kendimizle yapabilirsek değişim baslar. Eğer olumlu ve haz dolu bir yasam sürmek istiyorsanız, korku temelli anlaşmalarınızı feshetmek ve ve sevgi temelli anlaşmaları hayatınıza yerleştirmek zorundasınız. Bireysel gücünüze sahip çıkabilmenin yolu buradan geçiyor. Korku temelli anlaşmalar sizin enerjinizi tüketmekle meşgulken, bireysel gücünüze sahip çıkabilmeniz, hatta anlaşmaları fark edip değiştirebilmeniz bile mümkün değil. Bu dört sevgi temelli anlaşmayı yapabilirseniz bireysel gücünüze sahip çıkabilirsiniz.

Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin
En temel ve en zor anlaşma budur. Kullandığınız sözcüklerde kusursuz olabilmek. Sözlerimiz ari, kusursuz, eksiksiz olmalıdır.
Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Sözleriniz, size doğrudan Tanrıdan gelen armağanlardır.
Bir tek söz ile savaşlar çıkabilir, gönüller kırılabilir veya kalpler fethedilebilir. İnsan zihni sürekli tohumların ekildiği verimli topraklar gibidir. Tohumlar düşünceler, fikirler ve kavramlardır. söz tohum gibidir. Bu verimli topraklara korku tohumları ekmeyin ve ekilmesine izin vermeyin!
Günah, kendi doğana karsı yaptığın her şeydir. Kendi varlığına karsı hissettiğin, inandığın ya da söylediğin her şey günahtır. Herhangi birsek için kendini yargıladığında veya suçladığında kendine karsı olmuş olursun. Günahsız olmak bunun tam karşıtıdır. Saflık, arilik, kendine düşmanca davranmamaktır. Günahsız olmak, davranışlarının sorumluluğunu üstlenmek ama kendini yargılamamak ve suçlamamak anlamına gelir. Bu bakış acısıyla günah kavramı ahlaki ve dinsel bir şey olmaktan çıkar, sağduyunun sesine dönüşür. Günah kavramı kendini reddediş ile ortaya çıkar. Bu insani ölüme oturur ve günahsız olmak ise yasama yöneliktir. Kendimizi sevmek, yaptığımız her şeyi kendimiz adına onaylamak, kendimiz hakkında yargılarda bulunmamak günahsızlığı ve saflığı getirir.
Başkalarına karsı onların kendilerini yargılamalarına neden olmayacak sözleri kullanmak, kendimiz için günahsız sözler kullanmak demektir. Onlarında bana karsı sözleri ayni şekilde olacaktır. Enerjinizi sevgi dolu ve günahsız sözlerden yana kullanırsanız, çoğalır ve büyürsünüz. Özgürleşirsiniz. Kendinizi yargılayacağınız sözler size gelmemeye baslar, bu günahsızlaşmaktır. Bu sözler sizi arındırır ve özgürleştirir.
Oysa bizler tam tersi bir davranışı alışkanlık edinmiş durumdayız. sürekli kendimizi yargılarız, kendimize bile yalan söyleriz, duygularımızı reddederiz, toplumun bizi yargılamasından korkar, önce kendimiz kendimizi yargılarız. Duygularımız saf bir sevgi içerikli bile olsalar bazen bizi korkutur ve biz onları yalanlamayı, reddetmeyi seçeriz. Oysa kızgınlıklarımızı, kıskançlıklarımızı, çekememezliğimizi ve nefretimizi ifade etmekten çok çekinmeyiz. Toplum bunlar nedeni ile bizi çok yargılamaz nasılsa diye, ifadelerimizdeki yönelişlerimiz daha çok bu yoldadır. Oysa bu tip ifadelerimiz ne büyük etkilere ve günahlara sahiptir, fark etmeyiz.
Çocuklarımıza bile farkında olmadan olumsuz ifadeler kullanır ve genellikle, bu yaptığımızla onların hayatları boyunca etki altında kalacakları, yaptığımız neredeyse kara büyünün farkında bile olmayız. Örneğin çocuğumuzun bir şarkiyi söylerken, saka yollu ne çirkin sesin var, ya da aman hiç beceremiyorsun tipli takılmalarımız onun hayati boyunca kendi sesine olan güvensizliğine, toplum önünde konuşmaktan çekinmesine, kendine güvenmemesine neden olacak bir anlaşmayı kendiyle yapmasına neden olur. Bu anlaşmayı çocuklarına aktaracak, toplum içinde pek çok kişinin konuşmalarını, şarkılarını beğenmeyerek hayati da zevk alınır bir şekilde yasamaktan uzaklaşacaktır.
Siz etrafınıza bu tip olumsuz ifadeleri yaydığınızda, etrafınızın da yaratımları hep bu şekilde olumsuz olacağından, donup size ulasan gene sizin yaydığınız benzerleridir. Yıllar boyu hem başkalarının sözleri aracılığı ile dedikodu ve kara büyünün etkisine gireriz, hamda kendimizle ilgili kendimizin söylediği sözlerle ayni olumsuz etkiyi yaratırız. Kendi sözlerimizle kendimizi esir eder, kendimizi yargılar, mutsuzluğumuzu yarattığımız gibi günahkarlığımızı ilan eder ve kendi cehennemimizi yaratırız.
Birinci anlaşmaya uyar ve sözlerimizi özenle seçersek, bir sure sonra zihnimiz ve bireysel ilişkilerimizdeki iletişimimiz duygusal zehirden arınacaktır. Mutluluk, özgürlük, basari ve bolluk bilincine doğru ilerleyiş sadece sözlerimizi özenle seçmeyle bize gelir.

Hiç Bir Şeyi Kişisel Algılamayın
Etrafınızda olan biten hiç bir şeyi kişisel algılamayın. Örneğin biri size aptal demiş olsa bile, bu sizi değil karsınızdakini ilgilendirir. Çünkü herhangi biri sizin aptal olduğunuz yargısını ortaya koyacak bir güce ve yetkiye sahip değildir. Bu ancak kendi karsılaştırmaları, kendi hayat algılayışı, kendi bilgi, duygu düşünce düzeyi ile yaptığı bir yargılamadır. Genel olarak da kendi yetersizliğini görerek sizi yargılamıştır. Bu nedenle size söylenen bu sözü bile kişisel algılamayın! Size söylenen şeye katılırsanız, kişisel olarak algılamış olursunuz ve bu sözle anlaşma yapmış olursunuz. Zaten bu güne kadar hep böyle olumsuz anlaşmalar yapmıştınız! Bundan sonra yapmayın!! hiç bir şeyi kişisel algılamayın!!
Oysa bizler tüm eğitim surecimiz boyunca her şeyin merkezine kendimizi koyarak (bencilliği öğrendik, egomuzu yükselttik daima), etrafımızda olan her şeyi de kişisel algılamayı öğrendik. Oysa diğer insanlar merkeze sizi koyarak hiç bir şey yapmaz (sizin başkasını merkezinize koyarak bir şey yapmadığınız gibi). Yaptıkları her şey kendileriyle ilgilidir. Yani herkes kendi rüyasını yasar. O zaman etrafınızda olan biteni, size doğru bile olsa söylenenleri nasıl kişisel algılayabiliyorsunuz ki? Bunun kadar büyük bir çelişki daha var mi?
Durumun son derece kişiselmiş gibi göründüğü anlarda bile, başkaları size direkt olarak hakaret ediyor olsa bile, yinede sizinle ilgisi yoktur. Söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Kişilerin bakış acıları, ehlileştirme surecindeki programlamalarından oluşur.
(Ayni görüş felsefede, tasavvufta da kendini bulur. Hakiki insan boyutuna kadar yükselenler � ki hatırladığım kadarıyla arada cehalet, şeriat boyutu, tarikat boyutu gibi boyutlar vardır asılması gereken- kendilerine gelen hiçbir şeyi kimden, nasıl, ne anlamla geldiğine bakmazlar. kişisel algılamazlar. Bu nedenle tepkileri hiç olmaz. Kendilerine yönelik bir şey olduğunda donup bakmazlar bile, yargıda bulunmazlar, ne karsılarındakini yargılarlar nede kendilerini.......Fusun Yürüten notu.:))
Ayni şekilde, sizin hissettikleriniz ve yaptıklarınızda kendi bireysel rüyanızın, kendi anlaşmalarınızın bir yansımasıdır. Sizin söyledikleriniz, yaptıklarınız ve sizin fikirleriniz sizin anlaşmalarınız doğrultusundadır. Fikirlerinizin başkalarıyla ilgisi yoktur.
Sizin kim ve ne olduğunuzu bilmeniz yeterlidir. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacınız yoktur. başkalarının size kim olduğunuzu söylemesi imkansızdır. Siz ancak kendiniz kendinizi bilebilirsiniz.
Filminizi, Yasamla yaptığınız anlaşmalara uygun olarak yaratırsınız. Sizin bakış acınız sizin için kişiseldir, sizin gerçeğinizdir, başka hiç kimsenin değil. Bu yüzden birisine kızarsanız aslında kendinizle uğraşıyorsunuz demektir. Kendi korkularınız var demektir. Karsınızdaki kişi bu kızgınlığın oluşması için sadece bir mazeret yaratmıştır. Korkularınız yoksa, kızmanızda mümkün değildir. Sevgiyle yasadığınızda, sevgi olduğunuzda, korkularınız silinir ve asla kızmazsınız! Sevgi olduğunuzda mutlu ve huzurluda olursunuz. Bu yasamla yaptığınız anlaşmalardan mutlu olduğunuz anlamına gelir!
Biri size harika olduğunuzu söylerse kişisel algılamayın, bu o kişinin harika olduğu ya da o anda harika hissettiği anlamına gelir !. Sizin kendinizi harika hissetmeniz için başkasının yapacağı onaylamalara ihtiyacınız yok ki... Siz kendinizle konusun, zihninizle konusun ve kendinizin harika olduğunu kendiniz görün!! Zihnimiz, tanrı boyutunda varlığını sürdürür. Bu realiteyi yasar ve bu realiteyi algılar. Zihin uyanık realitecide gözlerle görür ve algılar. Ayni zamanda gözle görünmeyeni de görür ve algılar. Mantık, bu ikinci algılamanın pek farkında olmaz.
Zihnin programlanmasında yapılan her bir anlaşma ayrı bir varlık gibidir. Çoğu kazda bu anlaşmalar birbiri ile uyum içinde olmaz. Her bir varlığın kendi sesi vardır. Birbiri ile çelişenler çoğaldıkça zıhının içinde büyük bir savaşa dönüşür. Her bir varlık bir ağızdan konuşmaya baslar ve büyük bir problem yaşanır (mitte). İnsanin ne istediğini, nasıl istediğini ve ne zaman istediğini bilmekte zorlanmasının nedeni budur. Zihnin çelişkilerinin üstesinden gelebilmenin tek yolu, tüm anlaşmalarımızın dokumunu yapmak ve çelişkileri bulup ortaya çıkarmaktan geçer.
hiç bir şeyi kişisel algılamayın. Alay edilme ve reddedilme korkusu olmadan istediğiniz kişiye seni seviyorum diyebilirsiniz. İhtiyacınız olan şeyi rahatlıkla isteyebilirsiniz. Suçluluk duygusu ya da öz-yargılama olmaksızın evet ya da hayır diyebilirsiniz. Daima yüreğinizin götürdüğü yere gitmeyi seçebilirsiniz.

Varsayımda Bulunmayın

Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Varsayımda bulunursunuz ve kişisel algılarsınız. Ve sonuçta kocaman bir dram yasamaya baslarsınız.
Çünkü doğrunun ne olduğunu bilmemekten, karsımızdaki kişiyi açıklığa davet etmekten korkuyoruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korktuğumuzda varsayımlarda bulunuyoruz. Sonrada varsayımlarımızın doğru olduğuna inanıyoruz. Bu inançlarımızla varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada haksiz kılmaya çalışıyoruz. Ama zihnimizin içindeki, çelişen anlaşmalarımızdan doğan kaos, her şeyi yanlış yorumlamamıza ve yanlış anlamamıza yol acar. Konuşarak sormak ve gerçeği öğrenmek, varsayımda bulunmaktan çok daha iyidir. Böylelikle gerçeğin yakınından teğet bile geçmeyen rüyalar görmekten kurtuluruz.
İlişkide varsayımlar kavgalarımızın, zorluklarımızın, sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişileri yanlış anlamamızın nedenidir.
Çocukluğumuzda yaptığımız anlaşmalar genel olsak söyle der: "Soru sormak güvenli değildir". "Eğer birisi beni seviyorsa, ne istediğimi, neler düşündüğümü ve hissettiğimi bilmelidir.". Bu anlaşmaları kabul etmişizdir ama yanlış anlaşmalardır. Herkes hayati bizim algıladığımız gibi algılamaz. Herkesi rüyası ve gerçeği farklıdır. Sizin onun gerçeğini görebilmek için sormaya, başkalarının sizin gerçeğinizi görmelerini sağlamak için ise anlatmaya ihtiyacınız vardır.

Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap
Bu anlaşma, diğer uç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlar. Her koşul altında daima yapabileceğinizin en iyisini yapın. Sunuda daima hatırlayın: An, her an değiştiği için asla "en iyiniz" olmayacaktır. Hep daha iyisi olacaktır:)

Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda, harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi, her çabayı zevk aldığınız için yaparsınız, bir ödül beklediğiniz için değil.
"Seni seviyorum Tanrım" demenin en iyi yolu, yaşamınızı en iyisini yaparak yasamanızdır.
"Teşekkür ederim Tanrım" deminin en iyi yolu, geçmişi özgür bırakarak, anda
yasayabilmek, simdi ve burada olabilmektir.
Sonuç:
Yasam sizden neyi alıyorsa, bırakın gitsin. Aktif bir teslimiyet duygusu içinde geçmişi bıraktığınızda, anda dolu dolu, canlı olmanıza izin verirsiniz. geçmişi bırakmak demek, su anki rüyanızdan haz alabilmeniz demektir.
Siz bu dünyaya mutlu olmak için geldiniz. Sevmek için, haz almak için, sevginizi paylaşmak için geldiniz. Bunlar sizin yasam hakkiniz. Su anda yasıyorsunuz. Bu haklarınızı kullanın ve yasamdan zevk alin. İçinizden akıp gecen yasama tepki duymayın. Çünkü içinizden akıp gecen yasam Tanrıdır. Sizin varlığınız, Tanrının varlığının kanıtıdır. Sizin varlığınız yasamın ve enerjinin kanıtıdır.
Yaşamınızdaki canlılık, üretkenlik, sevecenlik Tanrının size "Hey, seni seviyorum" demesidir.
Ayağa kalkın ve insan olun. Kadın ya da erkek olmanın onurunu hissedin ve cinsiyetinize saygı duyun. Bedeninize saygı duyun, bedeninizden haz alin, bedeninizi sevin, besleyin, temizleyin ve iyileştirin. Egzersiz yapın ve bedeninizin kendisini iyi hissetmesini sağlayın. Bu siz ve Tanrı arasında bir iletişimdir.
Bedeninizin her parçasına sevgi gösterdiğinizde, zihninize sevgi tohumları ektiğinizde, bu tohumlar büyüdüğünde tüm varlığınıza sevgi ve saygı duyacak, yoğun bir onurluluk duygusunu ruhunuz, bedeniniz ve zihninizde hissedeceksiniz.
Her an sevecen olabilirsiniz. Bu bir secimdir. Sevmek için bir neden olması gerekmiyor. Sevmek sizi mutlu kılar. İfade edilen sevgi mutluluk verir. Size dinginlik ve iç barış getirir. Her şeyi sevginin gözleriyle görebilirsiniz. Sevgiyle yasadığınızda zihninizdeki sis, kaos yok olur.
Aşağıdaki duayı okuyup içselleştirmenizi öneriyorum. Bunun için önce gözlerinizi kapatın ve dinginlesin. Bir kaç derin karin nefesi ile evrenin tüm enerjisinin içinize aktığını ve sizi sardığını hayal edin. Doğanın en güzel köselerini duşunun, kendiniz için çok hös bir mekan yaratın hayalinizde. Bir deniz kenarı, bir nehir kenarı yada bir ağaç altı, dilediğiniz her şey olsun orada. Böylesi güzel bir yerde olmanın huzuru ile acın gözlerinizi ve aşağıdaki duayı okuyun. Hissedin... (Bu meditasyon kısmi benim tarafımdan canlandırılmıştır.. Fusun Y.Çeviren)
"Evrenin yaratıcısı. Bana yasam dediğin armağanı verdiğin için teşekkür ediyorum. Gerçekten ihtiyacım olan her şeyi bana verdiğin için teşekkür ederim. Bu güzel bedeni ve zihni denetimleme imkanı verdiğin için teşekkür ederim. tüm sevgin, saf ve sinirsiz ruhunla, sıcak ve parlak ışığınla içimde yasadığın için teşekkür ederim. Gittiğim her yerde sevgini paylaşmak için, sözlerimi, gözlerimi, yüreğimi kullandığın için teşekkür ederim. Seni olduğum gibi seviyorum çünkü ben senin yarattığınım. Kendimi olduğum gibi seviyorum. Yüreğimdeki sevgiyi ve huzuru korumama hep yardim et. Bu sevgiyle yeni bir yasam yaratmaya ve hayatimin geri kalan döneminde sevgiyle yasamama yardim et. "


Budur.com'dan alınmıştır...

Hiç yorum yok: