27 Ekim 2014 Pazartesi

DOKUN, KUCAKLAŞ, İYİLEŞ

‘‘Her insanın;
Varlığını idame ettirmesi için günde dört kucaklaşmaya ihtiyacı var.
Duygusal sağlığını koruması için sekiz kucaklaşmaya ihtiyacı var.
Gelişmesi için on iki kucaklaşmaya ihtiyacı var.’’
Düştüğünde acıyan yeri şefkatle tutulan bir çocuk , aşk’la tutulan sıcacık bir el, sevgiyle  sıvazlanan bir omuz, yürekten gelen kocaman bir sarılma bizi iyileştiriyor. Kendimize olan öz güvenimiz artıyor, acı ve ağrılarımız azalıyor, kin öfke nefret duyguları yerini sevgiye bırakıyor, akılın yanı sıra yürek algılaması artıyor ve her şey çok daha güzel, çok daha yaşanası oluyor.
 (Melda Tunçel)
Beş duyudan biri olan dokunmak, deri  üzerine yapılan temasta değme, vurma, bastırma, sıkma, çekme gibi etkilerin sıcak- soğuk, zevk ve acı gibi hislerle genel tanımı.  Ancak bu çeşitlilik içeren tanım genel bir dokunmada bütünleştiğinde canlı bedeninden yansıyarak,  ruh ve zihine gönderdiği titreşimlerle çok başka bir boyuta taşınıyor.
Bireysel Gelişimi 1989 yılında ilk kez Türkiye ile tanıştıran; Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji Uzmanı  ve  Yaşam Koçu Nil Gün ile sizler için hayatın içinde önemli bir yeri olan ‘Dokunma ve devamı olan Sarılma’ yı konuştuk . En çok bilinen kitabı Çekim Yasası’nın yanı sıra 70 i aşkın kitabı ve yüzlerce CD si ile aydınlanma yolunda öncü olan Nil Gün, aynı zamanda şimdilerde çok sık kullanılan ve bilinçli olma halini ifade eden ‘Farkındalık’ kelimesini de  Türkçe diline tanımlayan ve katan kişi.
Nil Gün, kendi ile birlikte tüm insan alemini tanımlayarak isim verdiği eğitim merkezi ‘Kuraldışı’ nda yurt içi ve yurt dışı eğitim ve gelişim programlarına devam ederken, pek çok yayınevi, gazete ,radyo, televizyon kurumuna da danışmanlık yapıyor. O’na göre her şey dokunmanın ve hatta devamı olan sarılmanın muhteşemliğinde başlıyor.  İnternet sözlükleri ve medya onun için ‘Güler yüzlü sarılan kadın’ ifadesini kullanırken, Türk insanı aslında bildiği ama onunla yeniden hatırlamaya başladığı dokunmanın keyfine varıyor.
‘‘Kucaklaşma bedavadır. Belki de bedava olduğu için değeri pek bilinmez. Ama fizyolojik ve psikolojik yararlarına paha biçilmez.  Eğer çok pahalı olsaydı, değeri bilinecek, büyük olasılıkla insanlar daha çok kucaklaşma satın alabilmek için daha çok kazanmak isteyeceklerdi.’’ diye söze başlayan Nil Gün’den dokunmanın ve sarılmanın simyası hakkında bakın neler öğrendik ….

Dokunmanın insan bedenindeki ve zihnindeki etkisi nedir ?
NGHayatın olmazsa olmaz temel ihtiyaçları: Hava, su, gıda, barınak, giysi ve sarılmaktır. Bunlardan biri bile olmazsa yaşayamayız ya da yaşadığımız hayata hayat denmez.
Her birimizin duygusal boyutta şefkate ihtiyacı olduğu gibi fiziksel boyutta da şefkate ihtiyacı var. Fiziksel şefkatin adı: sarılma. Sessiz, içten bir sarılma, binlerce kelimeden daha iyi gelir yalnız yüreğe de dolu yüreğe de.
İçten, şefkatli, sıcacık bir sarılmanın rahatlatıcı etkisini bilmeyen var mıdır? Kucaklaşma sevginin sıcacık ve dostça gösterilmesidir. Sarılmak insanı rahatlatır. Acılarımızı ve sevinçlerimizi kucaklaşarak, sarılarak paylaşmıyor muyuz? Sarıldığımızda acılarımız azalıyor, sevinçlerimiz çoğalıyor.
Hayvanlar birbirlerine sarılıyor. Bebeklerle hayvanlar birbirine sarılıyor. Bunu birçok fotoğrafta ve belgeselde görmüşsünüzdür. Çünkü sarılma, fiziksel yakınlaşma temel bir ihtiyaç.
Bu ihtiyacı karşılamak için ne kadar kucaklaşmamız gerekiyor?
NG : Gerek Amerika’da gerek Türkiye’de verdiğimiz eğitimlerde otuz küsur yıldır katılımcılara kucaklaşmanın önemini anlatırız, kucaklaşma stillerini uygulamalı olarak gösteririz.
Aile terapisti Virginia Satir’in teorileri doğrultusunda yapılan birçok bilimsel araştırmanın sonucu şunu gösteriyor:
Her insanın;
Varlığını idame ettirmesi için günde dört kucaklaşmaya ihtiyacı var.
Duygusal sağlığını koruması için sekiz kucaklaşmaya ihtiyacı var.
Gelişmesi için on iki kucaklaşmaya ihtiyacı var
Eğitimlerde genellikle ilk soru, “Aynı kişiye on iki kez sarılsam olmaz mı?” oluyor. Benim de cevabım, “Olur tabii. Aranızdaki ilişki harika olur.  Ama niye gün boyunca sarılabileceğin on iki kişi yok? Bunu hiç düşündün mü? Gün boyunca birlikte olduğun kişi sadece bir kişi mi?”
Kucaklaşma hayatı daha da yaşanası bir hale getirir. Kucaklaşmada doğal bir paylaşım vardır.
Bebekler kucak ve sarılma olmazsa gelişemezler. Hatta sıfır kucak ve dokunulma olan bebekler ölür.
Kucaklaşma bir bumerangdır. Aynı anda size döner.
Kucaklaşma sevgiyi dile getirmenin sözlerden daha etkili yoludur.
Kucaklaşma enerji transferidir. İki tarafın da enerjisi artar.
Dokunma ve sarılma arasındaki dengeyi nasıl sağlayalım ?
NG : Ünlü antropolog Desmond Morris, “Sevmek dokunmaktır” der. Dokunmak da sevmektir. Gerçekten de sevdiğimiz şeylere dokunmak isteriz. Insanlar sevdikleri bir kumaşa bile dokunmaktan haz alır. Örneğin, yumuşacık bir saten ya da ipek kumaşa dokunmak çoğu insana haz verir. Çocuklar peluş hayvanlarına sarılarak uyumaktan hoşlanır. İki insanın aynı anda birbirini sevgiyle dokunarak kavramasına kucaklaşma diyoruz.  Kucaklaşma yüreklerin dostlukla, sevgiyle el sıkışmasıdır. Sadece burada elleri değil kolları kullanıyoruz.
Dokunulmanın çocuk gelişimine etkileri nelerdir?
NG: Yüzlerce araştırma, dokunulmanın sadece gelişim için değil, yaşamak için önemli olduğunu gösteriyor. Laboratuvar çalışmalarında düzenli olarak okşanan hayvanların beyinlerinin daha büyük, kemik ve kaslarının daha sağlam, bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu görülüyor. Yetişkin olduklarında da dokunulmayan yavrulara göre çok daha sağlıklı kaldıkları ve daha az hastalandıkları gözleniyor. Eh, aynı sonuçlar insan yavruları için de geçerli.
Dokunulan çocuk dokunmayı ve sarılmayı öğrenir. Kendisini ve çevresini dokunarak keşfeder. John Hopkins tarafından yapılan bir araştırma, yetimhanede büyüyen çocukların uygun beslenmelerine karşın yüzde doksanının öldüğünü ya da zihinsel veya fiziksel gelişim açısından engelli olduğunu gösteriyor. Geri kalan yüzde on ise psikolojik ve/veya fizyolojik açıdan sağlıksız oluyor. Yetimhanelere daha fazla çalışan katıldığında bebeklerle çocukların ölüm oranlarında önemli düşüş görülüyor.
Bu çocuklarda dokunulma, ilgi, şefkat, sevgi eksikliği oluyor. Çocuk gelişiminin en önemli unsurları. Çocuğun nasıl doğacağı kadar nasıl yetişeceği de çok önemli.
Miami Üniversitesi’nde Dokunma Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada erken doğan bebeklerin yarısına günde beş kez birer dakikalık masaj yapılıyor. Masaj yapılmayan prematüre bebeklere göre yüzde 47 oranında ağırlıklarında artış ve genel sağlıklarında hızlı iyileşme gözleniyor. Bu çok yüksek bir oran!
Bebek masajı eğitimi alan anneler, bebeklerine uykudan önce on beş dakika masaj yaptıklarında en zor uyuyan bebekler bile mışıl mışıl uykuya dalıyor ve gündüz saatlerinde konsantrasyonlarında önemli artış görülüyor. Annelere bebek masajı eğitimi verenlerin olmasını diliyorum ülkemizde. Bu konuda yapılan yüzlerce araştırmadan hatırlamamız gereken şey: Bebeklerin sinir sistemlerinin ve beyinlerinin sağlıklı gelişimi için dokunulmaya ihtiyaçları var.
Huzurevlerinde kalan yaşlılarla istismara uğramış bebeklerin bir araya getirildiği bir programda yaşlılar bebeklere masaj yaptıklarında hem bebeklerin hem yaşlıların sağlıklarında büyük ölçüde düzelme görülmüş. Dokunmak da dokunulmak da herkese yarar sağlıyor.
Dokunma ve şifa etkisi bağı nedir?
NG: Her sarıldığınızda kendinizin de sarıldığınız kişinin de sağlığına olumlu katkıda bulunuyorsunuz.
Çocuklar “uf” olunca bir sarılma ile geçer. Biz yetişkinlerin “uf”ları da sarılma ile geçer veya acısı azalır.
Kucaklaşmayla sevinçlerimizi de paylaşıyoruz. Kucaklaşma içimizdeki sevinci, yaşama bağlılığı, mutluluğu arttıran doğal bir ilaçtır.
İkili ilişkilerdeki ve diğer ilişkilerdeki yeri nasıl ?
NG: Sarılmak bir sevgi göstergesidir. Sarılmak çiftlerde “bağlılığı arttırıcı” ve kalp dostu oksitosin hormonu salgısını arttırır. Bu pek güzel bir haber. Eşinizin size bağlılığını arttırmak için hacılara hocalara muska yazdırmaya gerek yok. Sarılın, sarılın. Bağlılığı doğal yolla arttıran oksitosinin sihirli gücünden yararlanın.)
Sarılmanın psikolojik yararları sayılamayacak kadar çok.
Sarılma en kötü günü bile aydınlatır. Yalnızlığı azaltır. Yaşananlar daha katlanılır hale gelir. Kızgınlıklar, korku ve endişeler azalır. Değerlilik duygusunu arttırır. İlişkileri yakınlaştırır. Onay ve kabul gördüğünüzü hisseder ve hissettirirsiniz. En başta siz kendinizi iyi hissedersiniz.
Sarılmak bizimle sevdiklerimiz arasındaki bağlantıyı en kısa sürede kurmamızı sağlar. “Yalnız” değilim” duygusunu hissettirir. Kendimizi yalnız hissettiğimizde olayların altında kalıyor duygusunu yaşarken sarılacak birisi olması gücümüzü arttırır.
Hayatımızda dokunulma eksikliği varsa bunu profesyonel dokunucularla telafi etmeye çalışırız. Örneğin sıkça hastalanarak doktora gideriz. Antropolog Desmond Morris, doktorlara, kuaförlere ve masörlere “profesyonel dokunucular” der.
Eşini kaybedenlerin depresyona girdikleri sıkça görülür. Bu, sadece sosyal yalnızlıktan değil, dokunulma yoksunluğundan da kaynaklanır. Hayvanlarımızı bile okşayarak sakinleştiririz. Dokunmak kadar güçlü bir bağlayıcı yoktur.
Güne sarılmakla başlayan şirketlerde bile mutluluk oranı artıyor; ciro da. Bunu araştırmalardan biliyoruz. Mutlu çalışan daha verimli olur elbette.
Dokunmanın \ Sarılmanın mucize gücünün farkında mıyız?
NG: Kucaklaşma bedavadır. Belki de bedava olduğu için değeri pek bilinmez. Ama fizyolojik ve psikolojik yararlarına paha biçilmez.  Eğer çok pahalı olsaydı, değeri bilinecek, büyük olasılıkla insanlar daha çok kucaklaşma satın alabilmek için daha çok kazanmak isteyeceklerdi.
Kucaklaşma bedava ama hiç yapılmıyorsa hiçbir değeri olamaz. Kullanılmamış bir kucaklaşma şansı sonsuza dek kaybolur gider. Sevgi ve şefkat açlığından can çekişen insanlık ailesinde bir kucaklaşma şansını bile pas geçme lüksümüz var mı?
Bir TV programı için dokunma \ sarılma ile ilgili olarak yaptığınız İstiklal caddesindeki uygulamadan bahsedersek; bunu neden yaptınız, sonuç neydi ? Türkiye dokunmada sınıfta kalır mı?
NG: 2007 yılıydı. Yani bundan altı yıl önce. Cine 5’te yaptığım haftalık “Çekim Yasası” programımda Türkiye’de ilk kez yapılan bir şeye imza atmıştık. Birçok ülkede yapılan “Sarılmak Bedava” eylemini Beyoğlu ve Bağdat Caddesi gibi kalabalık, merkezi yerlerde yaparak ekrana taşımıştık. Kadın erkek Kuraldışı eğitimlerinden mezun olmuş arkadaşlarımız hem İstanbul’da hem başka şehirlerde ellerinde “Sarılmak Bedava” yazılı pankartları taşıyarak belli yerlerde duruyorlar, kim kucak (şefkat) isterse onlara sarılıyorlardı. Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek, o kadar çok sarılmak isteyen oluyordu ki. Hatta arabalarını durdurup sarılmak için koşanlar bile vardı. Mutluluk enerjisi sarılanların ve arkadaşlarımızın yüzünde ışıldıyordu. Türkiye’de daha sonraki yıllarda benzer eylemler başkaları tarafından da yapıldı.
Türk toplumu dokunmayı seviyor mu?
NG : Dokunulmak bir ihtiyaç. Türk toplumu da dokunmayı ve dokunulmayı seviyor elbette. Çoğumuz bebek ve çocuklara sarılırız ama yaş ilerledikçe sarılmalar azalır. Özellikle ergen yaşlardan itibaren çocuklarımızla sarılmamızda bariz bir azalma olur. Fiziksel dokunulma ihtiyacı, ergenlikte ortaya çıkmaya başlayan cinsel arzular ile karıştırılır. Yetişkinlik döneminde sarılmalar öylesine azalır ki, ne çok insan sarılmak istemenin cinsel talep anlamına geldiğini sanır.
Yetişkinler de kucaklaşmaktan hoşlanır ama bunu sıkça yapmazlar. Neden? Çünkü reddedilmekten, yanlış anlaşılmaktan korkarlar. Oysa kucaklaşma niyetinin frekansı kucaklanan kişi tarafından (kişi iyice duygularından uzak ya da özgüveni yerlerde sürünen kapalı kutu biri değilse) hissedilir. Bir çocuk bile şefkat sarılmasını kötü niyetli sarılmadan ayırdedebilir ve kötü niyetli kişi anne babanın gözünde ne kadar saygın olursa olsun, çocuk bu kişinin kucağına gitmek istemez.
Kucaklaşmanın bunca yararına rağmen kucaklaşmaktan hoşlanmayan bazı insanlar olabiliyor. Bu hoşlanmamanın nedeni genellikle çocukluk dönemi travmalarından kaynaklanıyor. Aslında bu insanların herkesten daha çok kucaklaşmaya, dokunulmaya sarılmaya ihtiyacı var. Peki, bu insanlar için neler yapabiliriz?
Sevecen bir söz, hafif bir dokunuş, sıcak bir gülüş, bir teşekkür… Kendisini iyi hissetmesi için yapabileceğiniz herhangi bir şey olabilir bu.
Sabah uyandığınızda ilk işiniz evdeki insanlara sarılmak olsun. Güne harika bir başlangıç yaparsınız. Eşinizle sabah işe giderken akşam evde buluştuğunuzda sarılın. Çocuklarınızla sarılın. Arkadaşlarınızla sarılın. Sevdiğiniz iş arkadaşlarınızla sarılın.
Pozitif Dergi okuyucuları için ‘dokunma\ sarılma’ üzerine öneriniz nedir?
Hadi kalkın.. Evinizde kim varsa hiç nedensiz, içten sarılın her birine. Evcil hayvanlarınız varsa onlara da sarılın. Evde yalnızsanız kendinize sarılın sımsıkı. Bitkilerinize de dokunun sevgiyle. Bakın evin enerjisi de sizin enerjiniz de nasıl değişecek.  Her canlının dokunulmaya ihtiyacı var, haydi şimdi şu an sizde kucaklaşın hayatla…

Melda TUNÇEL
(Pozitif Dergisi /Temmuz 2013)
Beğenmekten Vazgeç..Bu konu cidden önemli....Melda Tuncele bu paylaşımdan dolayı teşekkür edrim ...

22 Ekim 2014 Çarşamba

Allah Sevdiği Kuluna niye çektirsin ?!


"Allah Sevdiği kuluna çok çektirirmiş. Mükafatı diğer tarafta verirmiş  ! "  

Niye ?


Sen sevdiğin insanın sırf sevdiğin için , kaza geçirmesini, kafasının gözünün patlamasını, sürünmesini , acı ve eziyet çekmesini istiyormusun ?  Sonra da mükafatını bir canı çıksın iyice sonra vericem diyormusun ? Kıyabiliyormusun ? için elveriyor mu ? 


Ya da uzun bir yoldan gelen sevdiklerinin sana ulaşırken başına her türlü bela gelmesi için dua ediyormusun ? Ya da diliyormusun ? 


Mümkün değil di mi ?


Peki senin dahi içinin almadığı bir durumu hangi cüretle Yüce Yaradana Yüklersin ? Hangi cüretle ona bu gaddarlığı yakıştırırsın ? Demek ki sen onu anlayamadın.. ve artık anlama zamanı geldi.. 

Yüce Yaradan  HEPİMİZİ, i  Sevgiyle , Işıkla ve tüm ilahi varlıklarını , meleklerini rehber olarak bize göndererek, ONA bilinçlenmiş, tekamülünü başarıyla bitirmiş, aydınlanmış ve sevgiyle dönmemiz için bekliyor..  


Bana hayatım boyunca çok haksızlık yapıldı !  
Niye yaptırdın ?  Kafanı niye kullanmadın hakkını cesaretle savunmadın ? Ya da O  durumdan en az zararla ya da zarar görmeden çıkmak için niye seçeneklerini araştırmadın kullanmadın ?  Niye defalarca olmasına izin verdin ? Neden Tekamülünü, yaşaman gereken karmayı çabucak bitirerek hayatın farklı bir basamağına çıkmadın ?  

Ben hayatım boyunca çok eziyet , çok çile çektim !  
Elbette Tekamülün gereği yaşaman gerekenleri yaşadın. Fakat en fazla 3 - 5 olayda "Bir dakka ben niye bu kadar eziyet çekiyorum. Bunun bir kurtuluşu çaresi olmalı" demedin ? Neden seçeneklerini görmedin ? Yüce Yaradan bize her türlü seçeneği vermiş aklını kullan bul ve yaşa diye ! Neden Tekamülünü, yaşaman gereken karmayı çabucak bitirerek hayatın farklı bir basamağına çıkmadın ?  


İşte bu düğümleri çözmek uyanmak ve ayağa kalkmak için geliyoruz Hayata. Eğer hayatın boyunca hep aynı şeyleri yaşadıysan, olay Hayatta, kaderde falan değil. SEN'de ! Sen bir türlü uyanıp ayağa kalkamadın ! Hayatını hep Günah Keçisi arayarak geçirdin ve dönüp kendine bakmadın. Hayatının kontrolünü eline almadın. Kendini Sevmedin. Kendine Güvenmedin. Allah Allah dedin fakat onun verdiği gücü, kelamı doğru yorumlayamadın ve de kullanamadın. Aslında O OLduğunu farketmedin. Çünkü hep korktun.. Korkarak baktın , korkarak baktırdılar ve sende hep ONDA korkuyu gördün.
Halbuki Allah SEVGİ'nin ta kendisi.. Dikkatli baksaydın ONDA kendini görecektin. Kendinde de ONU..

Günah Keçisi aramayı bıraktığımız ve Gücümüzü farkettiğimiz AN'da saklı herşey..

Şimdi Değişim Zamanı...

Bu eski düşünceye ve sisteme ait, bizi aşağıya çeken tüm eski arabesk sözleri ve öğretileri artık hayatımızdan çıkarıyoruz. Herkesin Kendine göre tekamülü olduğunu, Yüce Yaradanın bize özgür irade verdiğini ve aklımızı kullanarak, farkındalığımızı arttırarak ve bilinçlenerek hayatımıza istediğimiz gibi şekil vereceğimizi biliyoruz. 

Tüm Kainatın SEVGİ ENERJİSİ ile yaratıldığını ve bizlerin de onun bir parçası olduğunun farkındayız.
Yüce Yaradanın, uyanıp ayağa kalkmamız ve onun ışığına ulaşmamız için ihtiyacımız olan herşeyin bizde mevcut olduğunu biliyoruz.  
Hepimiz birer IŞIK olarak aynı kaynaktan gelen muhteşem Ruhlar olduğumuzun bilincindeyiz. 
Yaradalışımızın özünde olan YARATICILIK, FARKINDALIK, GÜÇ, KONTROL, DENGE, BEREKET VE NEŞE 'yi hayatımıza uygulamayı öğreniyor ve hayatımızı bize bahşedilen kendi özgür seçimimizle,  istediğimiz gibi kendimizin ve bütünün hayrına niyet ediyor , yaratıyor ve yaşıyoruz. 
Kendimiz için ne diliyorsak herkese aynı saf niyet ve sevgiyle aynısını diliyoruz. Biliyoruz ki ne düşünürsek onu kendimize mutlaka çekeriz.

BEN DENGEYİM. Hayatımın her noktasını, duygularımı, davranışlarımı, konuşmalarımı Denge'de yaşıyorum.
BEN KONTROLÜM. Hayatımı kontrol edebiliyor ve kimseyi bundan dolayı sorumlu tutmuyorum. 
BEN FARKINDALIĞIM. Hayatımda yaşadığım karmalar zinicirinde öğrenmem gerekenlerin farkediyorum ve temizleyerek ilerliyorum. Hayata dair hayatın içinde gerçekleşen herşeyin Bilginin, Işığın ve Değişimin Farkındayım.
BEN YARATICILIĞIM. Yüce Yaradanın bana verdiği yaratıcılık gücünü kendimin ve bütünün hayrına pozitif düşünerek ve niyet ederek , Yüce Yaradana tam teslimiyette, inanarak ve güvenerek hayatımı yeniden yaratıyorum.
BEN BEREKETİM. Yaradanın sonsuz kaynağındaki maddi , manevi sonsuz bereketi hem kendime hem de bütünün hayrına  sevgiyle çekiyorum. Ben herşeyin en iyisine layığım ve fazlasıyla hak ediyorum.
BEN GÜCÜM : Yaradılışımdan gelen tüm özelliklerimin ve gücümün farkındayım. Ben insan olmayı öğrenen güçlü ve cesur bir ruhum ve bunu insan olarak bedenlendiğim bu hayatıma da sevgiyle yansıtıyorum.
BEN NEŞEYİM.  İnsan olduğumun farkındayım ve hayatı neşeyle, gülerek , keyifle , sağlıkla ve özgürce yaşıyorum.  Hayatımı ELALEM kaygısı olmadan gönlümce yaşıyor ve Ben de başkası için ELALEM dediklerimden biri olmamak için, herkesin hayatına ve seçimlerine saygı duyarak yargılamayarak sevgiyle yaklaşıyorum.

Hepimizin ve Bütünün Hayrına IŞIK OLsun, SEVGİ OLsun..
Ve de öyle..

Alev Cedimağar

Şifa Enerjisti (Şifacı) ve Yaşam Terapisti 

bu yazıyı okuyunca yayınlamadan geçemedim çok doğru...