30 Ağustos 2010 Pazartesi

Üşengeçliğinizi Nasıl Atarsınız? Kendinizi Nasıl Harekete Geçirirsiniz?

Biz insanoğlunun en büyük sorunlarından birisi de kendi kendimizi harekete geçirecek enerjiyi bir türlü bulamamamızdır herhalde. Konuşmaya gelince herkes fikrini söyler. “Şöyle yapılmalı” “Evet evet bunu yapmalıyız bana göre de” “Hayır aslında buradaki temel nokta….vs”. Herkes adeta birer danışman edasıyla fikrini ortaya koyar. Belki iyi niyetle fikirler ortaya koyulur.

Ama genel olarak bizim en büyük problemimiz harekete geçme ya da başka bir deyişle aktivitedir. Yani biz düşüncelerin önüne geçememiş fikirsel çatışmaların içinde kaybolup gideriz. Ne zaman ki birileri bunun farkına varırsa da o diğerlerinin önüne geçer. İlim adamı işadamı saygın bir siyasetçi ya da falanca yerde bir yetkili olur. Peki bu kadar konuşmamıza rağmen neden kendimizi harekete geçirecek bu enerjiye bir türlü sahip olamıyoruz ? Herkes görüntüde şöyle yapılmalı bu yapılmalı deyip güzel düşünceler ortaya koyabiliyor. İyi niyetini ortaya koyabiliyorken bunu neden uygulayamıyor ? Şimdi bunun nedenlerinden ve ne yapılması gerektiğinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Harekete geçmemizi engelleyen en büyük nedenlerden birincisi hiç kuşkusuz ki yetiştiriliş tarzımızdır. Daha küçük yaşlardan itibaren analarımız ve babalarımız bizlere toz kondurmazlar. Benim oğlum haklıdır veya benim oğlum / kızım bunu yapmaz derler. Çocuklarının hayata alışması için veya başka bir deyişle ayakta kalmayı öğrenmesi için pek bir şey yaptığımız söylenemez. Aman kızım sen yapma biz hallederiz. Falancayı devreye sokarız işlerini hallederiz. Aman oğlum neden yemeğini yemedin dur sana hemen yiyecek bir şeyler hazırlayayım der annelerimiz. Hatta bazen anneler çocukları kocaman olmasına rağmen onlara kendileri yemek yedirmeye çalışır. Ben 7 yaşındaki çocuğuna yemeğini kendisi yemek istemediği için zorla ayakta çorba içirmeye çalışan anneler gördüm. Daha neler neler..

O halde ilk nedenimiz; Birilerinin sizin yerinize bir şeyleri yapmasına alıştıysanız her şeyi önce başkalarının yapmasını beklersiniz. Zira insanoğlunun tabiatında her zaman kolay olana yönelmek vardır. Kolay olan bir başkasının yapmasını yapmaktır. Zira yeni doğan bir bebeğe ilk 3 gün biberonla mama verirseniz bu daha sonra kendisine daha kolay geleceği için annesinden süt emmek istemeyecektir. Kolay olana yönelmek daha bu hayata geldiğimiz günden itibaren kazandığımız veya öğrendiğimiz bir tutumdur.

Harekete geçmemizi engelleyen diğer unsurlardan birisi de içinde bulunduğumuz ruh halidir. Eğer uzunca bir süredir bir konuda çabalamış iseniz ve onda da bir başarı elde edememiş iseniz pek muhtemeldir ki sonrasında da bu sizde yılgınlığa neden olacaktır. Hatta öyle durumlar vardır ki bu sizin hayata küsmenize depresyona girmenize veya bunların daha hafifleri olarak stres ve duygu durum bozukluklarına yol açacaktır. Hayata bir şekilde küsen insanlar hayata tutunmak için kendilerinde bir umit görmedikleri için harekete geçmezler. Nasıl olsa yine başaramayacağım derler. İçlerinde biraz korku biraz yıpranmışlığın verdiği çaresizlikle artık ne yapabilirim ki derler.

Çaresizlik insanı yıpratan ve bir adım öteye gitmesine engel olan en büyük nedenlerdendir. Daha önce sürekli kaybettiğini düşünen insan bu davranışı artık öğrenmiştir. Biz buna psikolojide öğrenilmiş çaresizlik duygu durumu deriz.

Tembellik etmek veya gayret göstermemek te yine bizim harekete geçmemizi engelleyen unsurlardandır. Biz millet olarak rahatlığa alışmış bir topluluğuz. Bugün sokaktan herhangi birisini çevirip çok paran olsa ne yaparsın sorusunu sorsanız hemen hemen hepsinde de güzel bir tebessüm belirerek şunu yapacağım bunu yapacağım diyerek hayallerini anlatırlar. Hemen hemen tüm insanlarda rahat bol kazançlı daha az emek harcayarak daha çok para kazanma düşünceleri vardır. O yüzden ülkemiz girişimcileri sabit bir iş yapmadan sürekli o günün moda işi neyse veya o anda ne kazançlıysa onu yapmaya çalışırlar.

O anı kurtarmak önemlidir çünkü. Örneğin TV’lerde yayınlanıp ta birincilerinin daha sonra hiçbir şekilde hatırlanmadığı yüzlerce yarışmayı aklınıza getirin. Veya yılbaşı günleri alınan milli piyango biletlerinin veya devir miktarı arttığı zaman sayısal loto bayilerinin önünde oluşan kuyrukları düşünün. Tembellik öylesine başa bela bir şeydir ki gerek fiziksel olarak ve gerekse de düşünsel olarak tüm insanların en büyük düşmanlarından birisidir. İnsana uyuşukluk verdiği gibi insanın içinde zaten kısıtlı olan gayret duygularını da ortadan kaldırır. İnsanın herhangi bir işi daha başlamadan bitirmesine neden olur. Önce kafada ortaya çıkan bu tembellik bir süreden sonra sizin fizyolojik olarak ta sağlınızın bozulmasına neden olur.

Yine bununla ilgili aklıma gelen güzel bir örneği vermek istiyorum. Örneğin eskiden zayıflama uzmanları egzersiz önerirlerdi. Ama gelişen ve tembelleşen dünyamızda bugün bitkisel adı altında öyle ilaçlar çıktı ki ve siz öyle şeyler vaat ediyorlar ki. Daha önce girişimci diye bahsettiğim kişi veya kuruluşlar o günün trendine uyarak ve ayrıca insanın tembellik içgüdüsünü de dürterek “Hareket etmeden falanca içerikli bitkisel hapları içerek zayıflayabilirsiniz diyorlar” Belki doğru belki yanlış ama bunda bile kolaya kaçan biz yakında herhalde koltuğa yapışık olarak yaşamaya başlayacağız. Sokağa çıktığınızda altlarına tekerlek takılmış binlerce koltuk ve üzerinde birer tuşa basarak bu koltukların üzerinde bir yere gitmeye çalışan insanlar göreceksiniz. Oysa insan hareket ister ve buna göre yaratılmıştır.

İçinizdeki tembellik içgüdüsünü ortadan kaldrımaz iseniz korkarım ki hem sağlığınızdan olacaksınız hem de ruhsal olarak daha kötüye gideceksiniz. Zira içinizde biriken enerjiyi atabilmenizin ve rahatlamanızın tek yolu fiziksel olarak ta sağlıklı olmanızdır. Tembelliği hareket ederek yenersiniz.

Yaptığınız her hareket neticesinde maddi bir kazanç beklemeyin. Evet yaptığınız her hareketin bir şeyler kazandıracağını düşünün ama burada önemli olan bunun sürekli olarak sizin olmasını beklemeyin. Burada önemli olan gerçekleştirdiğiniz her eylemin sizin için veya başka insanlar için faydalı olacağını düşünmenizdir. Bir iş yaparken hep kendinize faydası olup olmadığını sorgularsanız bu sizi bencil ve faydacı bir insan haline getirir. Faydacı bir insan olmak ise toplum tarafın kabul edilebilir bir insan tipi değildir. Yapacağınız işleri sadece kendinizin faydasını düşünerek yapmayın. Allah rızasını gözetin. Birilerinin sizin sayenizde mutlu olduğunu belki hayatının kurtulduğunu hayal edin.

Unutmayın ki hayatta her şey karşılıklıdır. Hayat öylesine adaletlidir ki. Siz bugün birileri için bir şey yaparsanız şuna adım gibi eminim ki siz zora düştüğünüzde de birileri size yardımcı olacaktır. O yüzden harekete geçmek için kendi faydanız olup olmadığına bakmayın. Yapacağınız iş sizin faydanıza değilse bile başka insanların faydasına olacaktır. Başkalarına yardım etmenin verdiği vicdani rahatlamayı onlardan gelecek duayı hiçbir parayla alamazsınız. Geriye dönüp baktığında kim hayırlarla anılmayı istemez ki ?

Alışkanlıklarınızı değiştirin ! Küçüklüğünüzden itibaren geliştirdiğiniz bir takım tutumlar olabilir. Kendinize özgü alışkanlıklarınız veya düşünce biçiminiz olabilir. Hatta sizin değişmez prensipleriniz de olabilir. Ama durup arada bir şöyle düşünmelisiniz. “Dünya bile sürekli değişirken benim düşünce biçimimde acaba hiç mi yanlışlık yok ? “ Kendinizi tıpkı arabaların servis bakımları gibi arada bir gözden geçirin. Zira kötü alışkanlıklar da insanın harekete geçmesine engel olan en büyük etkenlerdendir. Örneğin; Sürekli sigara içen biriyseniz bir süre sonra bunu bırakacak gücü bulamazsınız kendinizde.

Bunun size zarar verdiğini bilirsiniz ama sürekli erteler ve üşenirsiniz sigarayı bırakmayı. Hatta daha sonra “Hayır efendim sigara içenlerinde hakları var” gibi bir saçmalık bile ortaya atabilirsiniz. Sahip olduğunuz kötü alışkanlık yüzünden doğrunun ne olduğu hak hukuk teraziniz zarar görür. Doğrusu sigara içememek iken kendinizi birden sigarayı içenleri savunurken bulursunuz. Bu benim insan hakkım der kendinizi kandırırsınız. Oysa yapmanız gereken alışkanlığınızın size ve çevrenize ne gibi bir zararı olduğunu sorgulamaktan başka bir şey değildir.

Düşüncelerinizi arada bir gözden geçirmek iyidir. Her ne yaparsanız yapın ne düşünürseniz düşünün alışkanlıklarınızın yaşam stilinizin düşüncelerinizin kararlarınızın Hakk”a hukuka uygun olmasını esas alın. Bu sizin hayatla daha barışık olmanızı sağlayacaktır.

ÜŞENGEÇLİĞİ YENMEK İÇİN NE YAPMALI :

1-Kendinizle barışık olun. Hep ben demeyin. İnsanlar içinde bir şeyler yapabilecek iken sadece kendiniz için bir şeyler yapmayın. Bana ne faydası olacak düşüncesi sizi bir süre sonra bencil ve herhangi bir olay karşısında hareketsiz bırakır. Bir süre sonra hiçbir olay karşısında hareket edemez hala gelirsiniz.

2-Sağlıklı bir vücuda sahip olun. Egzersiz yapın. Eğer hergün belli bir saat aralığını fiziksel aktiviteye spora ayırmaz iseniz bir süre sonra vücudunuz tembelleşir. Vücut ve beyin birbiriyle uyumlu iyi birer takım oyuncusudur. Birinden biri çalışmaz ise diğeri de durur.

3-Vicdanınızı arada bir sorgulayın. Arada bir zihinsel muhasebe yapmak iyi bir insan olacağım cümlesini kurmak sizi iyi bir insan olmaya yöneltecektir. Unutmayın ki önemli olan sadece ben iyi bir insanım demek değil. Başka ve çok çeşitli insanlar tarafından da evet sen iyi bir insansın diye geri bildirim almaktır.

4-Alışkanlıklarınızı gözden geçirin. Sizi hareketsiz bırakan her tür alışkanlık kötüdür. Sizin faydalı işler yapmanıza engel olan her tür alışkanlık kötüdür.

5-Hiçbir şeyi sadece maddi kaygılarla yapmayın. Manevi kazançların aslında sizi daha çok ayakta tutacağını bilin.

6-Kendiniz için bir yaşam felsefesi geliştirin. Davranışlarınızda tutarlı olun ve bunu hareketlerinizle de gösterin. Belirli durumlara hep aynı tepkiyi verin. Unutmayın ki olumlu davranışların tekrarı zamanla alışkanlığa dönüşecek ve siz farkında olmadan faydalı alışkanlıklarınız olacaktır.

7-Öğrenilmiş çaresizliğinizi yenin. Her durum kendi başına bağımsız bir olaydır. Daha önce benzer bir olay karşısında yaşadığınız başarısızlık sonra da gerçekleşecek değildir. Pekala çabalayarak ve akılcı hareket ederek ve en önemlisi de sabrederek başarılı olabilirsiniz.

8-Bir durum karşısında hep” aman canım bana ne” demeyin. Başkaları nasıl olsa yapar demeyin. Yani hep karşıdan beklemeyin. Bu sizin hep tereddüt etmenize neden olur. Çekimser arka planda kalan etliye sütlüye dokunmayan bir insan haline gelirsiniz. Bir süre sonrada bencilleşir ve sadece kendiniz için yaşayan ir insan olursunuz. Oysa herkes bir toplulukta yaşadığına göre o topluluğun her ferdi insanların gerçekten faydasına olacak bir konuda Hakka hukuka uygun bir şekilde her duruma yardımcı olmalıdır. Destek vermelidir.

9-Zihinsel süreçlerinizi geliştirerek sosyal bir insan olmaya karar vermelisiniz. Entellektüel sermayenizi ve Allah inancınızı ne kadar geliştirirseniz o kadar sorumlu ve vicdanı huzurlu bir insan olursunuz.

10-Yaşamınızda hep empati yapın. Yani bir karar verirken acaba onun yerinde ben olsam ne yapardım deyin. Bir durum karşısında kendinizi hep o durumu yaşayan insanın yerine koyun. Eğer vicdan sahibi iseniz zaten bu sizi harekete geçmek için ikna edecektir

Alıntı

29 Ağustos 2010 Pazar

Ne güzel şeydir birilerine dostum diye bilmek

Ne kadar azda olsa ...Sevincini üzüntünü işini bile paylaşmak dost olmak her an arkanı kollamadan kollarına bırakmak kendini ...

Biz bu aralar badanadayız ya artık çok iyi dost olduğumuz Nalan ve Erdal bizi hiç yalnız bırakmadılar yemekler yapıp getirdiler evde yapılacak takma işlerinde Erdal bize yardımcı oldu ...İnsanın yanında olan birilerinin sıcaklığı gibi olmuyor hiç birşey ...

Bazen hayatınızda en yakınlarınız bile dostlarınız kadar sizleri düşünmüyor ...Ne çok koşturdum ben bir çok kişiye ancak kadir kıymet bilen ne kadar azmış gördük ...Bazen ne çok yere kendimi gereksizce yordum diyorum ama artık geçmişi geride bıraktım geçti gitti bundan sonra yapacaklarıma dikkat ederim artık...

Günümüzde insanlar çabuk tükettikleri için herşeyi kıymet bilmez hale geldiler ...Bu yüzden ilişkiler çabuk tüketiliyor daha başları sıkışıncada yapmasydın deyip işin içinden sıyrılıyorlarama o kişi onu yapmış birkere veya ileride yaşanacak güzel günleri es geçip gidiyorlar ...Sevgili Nalan ve Erdala çok teşekkür ederim birlikte paylaştığımız herşey için...

22 Ağustos 2010 Pazar

Boya badana günleri

Bu gün mutfak ve çocukların odası badana yapılacak mutfağın işi uzunsürecekte neyse başlıyoruz...Bütün mutfak salona çocukların odasıda bizim odaya boşalmış durumda ...

Dün boşaltma işilemini yaparken hayatımızda ne çok gereksiz şeyi biriktirdiğimizi yeniden farkettim ...Atılacak ne çok şey vardı ,sınıflandırdık atılacak verilecek diye ...Şöyle bir bakıyorumda hayatımızı ne çok sadeleştirdik yine ...Eşyalar ,insanlar bütün fazlalıklardan kurtuluyoruz teker teker...

Bana hayatımızı zehir eden kavramlar konusunu hangi siteden ulaşa biliriz diye sorular geliyor ...Ben Nilgün Çalık'ın facesinden alıntı yaptım isteyen oradan bakabilir herhangi bir siteden yapmadım ...

İş başlıyor hadi kolay gelsin bize...

20 Ağustos 2010 Cuma

hayatımızı zehir eden kavramlar

Bu kavramları sizlerle paylaşmak istedim bazen insan nereden başlayacağını bilmiyor veya ego size öyle sahip çıkıyorki bende yok diyorsunuz ...Benimde böyle dediğim zamanlar oldu ancak yılmadan kendime EFt yaptığımda bir çok çözemediğim kendiliğinden halloldu ...Lütfen çalışma yaparken azimli olun kendinizden vazgeçmeyin ...Kimi zaman incine bilirsiniz ancak o günlük bırakın ve yeniden devam edin ...

bir danışanım geçmişin izlerini ağır yaşamıştı her yaptığı çalışma onu çok hırpalıyordu üzüldüğü anda bırakmasını ertesi gün yeniden devam etmesini söyledim ve yanına kocaman bir bardak su almasını tavsiye ettim ...Bu şekil çalışınca kendini daha rahat hissetti ve çalışmalarından verimli sonuç alabildi ...

Hayatımızı Zehir Eden Gereksiz Kavramlar 17: Rezil Olma Korkusu
Rezil Olmak (küçük düşmek). Hiç bir durum karşısında rezil olmuş ve küçük düşmüş gibi hissetmek zorunda değiliz.
SETUP: "Her ne kadar, davranışlarımı, rezil olmak - küçük düşmek gibi gereksiz ve sahte kavramlar üzerine inşa ediyorsam da, aslında bu şekilde kurguladığım davranışlarımla, kendi insanca yaşama hakkımı kendi elimden aldığımı kabul ediyorum. Rezil olma-küçük düşme kavramlarını yeniden sorgulamayı seçiyorum. Rezil olduğuma, neye göre kime göre karar verdiğimi sorguladıkça, gereksiz kavramlardan özgürleşebilirim. Davranışlarımı rezil olma korkusuna göre değil, tamamen kendi bilinçli seçimlerime göre değerlendirmeyi seçiyorum. Elalem ne der korkusundan özgürleşmeyi seçiyorum. Bu korkum yüzünden, kendi davranışlarımın, seçimlerimin kontrolünü başkalarının algılarına ve anlayışlarına bıraktım. En doğal davranışlarımı bile rezil olmak olarak algıladım. Rezil olma korkusunun içimdeki çocuğun korkuları olduğunu kabul ediyorum. Çoğu davranışımı, isteğimi, hayalimi, gerçekten içimden geçenleri, başkaları ne der korkusuna göre değerlendirip, kendi önüme engel koyduğumun farkındayım. Rezil olma korkusu yüzünden kendimi kısıtladıkça, içimdeki insanı boğduğumun farkındayım. Eğer yaptığım şey yanlışsa buna kendim karar verebilirim. Yanlış bir şey yaptıysam, özür dileme ve hatamı düzeltme gücüne sahibim. İnsansam hata yapabilirim. Hatalarımı rezil olmak olarak algılamaya son veriyorum."
EFT VURUŞ İFADELERİ: "Rezil olmaktan korkuyorum", "küçük düşmekten korkuyorum", "elalem ne der?", "Kimbilir hakkımda neler düşünecekler?", “Bu yaptığım duyulursa rezil olurum”, "Gizlemem gerekir.


18: Kin Gütmek
Kimseye kin gütmek zorunda değiliz. Kin gütmek ve intikam duyguları beslemek hiç bir haksızlığı tamir etmez. Sadece intikamı besleyen kişiye zarar verir.
SETUP: "Her ne kadar, bana yapılan bir haksızlığın acısını hala içimde taşıyarak kendimden ve başkal...arından intikam almaya çalışıyorsam da ve bu duyguların beni koruyacağına inanıyorsam da, aslında bana zarar vermekten başka bir işe yaramadığını kabul ediyorum. Amacım bir haksızlığı düzeltmek ve haklarımı korumak ise, intikam almanın hiç bir işe yaramayacağını anlamayı seçiyorum. İçimde birikmiş duyguların, beni acıttığı kadar kimseyi acıtmayacağını biliyorum. Bir çok kereler intikam alsamda huzur bulamayacağını anlamayı seçiyorum. Beni gerçekten huzurlu hissettirecek tek şey, birikmiş duygularımı boşaltmak ve affetme sürecini başlatmaktır. Kızgınlıklarımı, öfkelerimi, pişmanlıklarımı, suçluluk duygularımı boşaltmayı ve iyi hissetmeyi seçiyorum. Bana yapılan bir haksızlık karşısında kendimi kötü hissetmek ve hala acıyı canlı tutmak zorunda değilim. Birikmiş duyguları içimde tutarak, asıl kendimden intikam aldığımı ve kendime huzurlu yaşama hakkını vermediğimi anlamayı seçiyorum. Birikmiş duygular beni geçmişe ve başkalarına bağımlı kılıyor. Bazen beni inciten kişi, beni ne kadar üzdüğünü anlasın ve pişman olsun diye, kendimi mutsuzluğa mahkum ettiğimi farketmeyi seçiyorum. Aslında kimse benim mutluluğumdan ya da mutsuzluğumdan sorumlu olamaz. Beni inciten kişiden intikam almak için, kendimi kurban etmeye artık son veriyorum. Hata olarak gördüğüm, hala kendimi suçladığım, pişman olduğum bir çok şeyden dolayı da, kendimi cezalandırıp kendimden intikam aldığımı farketmeyi seçiyorum. Başkalarından intikam alma mekanizmalarımı farketmeyi ve intikam almaya çalışmak yerine birikmiş duygularımdan özgürleşmeyi seçiyorum."
EFT VURUŞ İFADELERİ: “Haksızlığa uğradım”, “İçimdeki bu acı”, "İçimdeki bu kızgınlık", "İçimdeki bu öfke", "İçimdeki bu suçluluk", "İçimdeki bu pişmanlık", "Bu duygular olmadan yaşayamam", "bu bana yapıldıysa, asla huzur bulamam", “O kişi de benim gibi acı çekmeli”, "Ne kadar acı çektiğim farkedilmeli", "O kişi yaptığına pişman olmadan huzur bulamam"


Nilgün Çalık Şimdiye kadar 18 tane gereksiz kavram EFT si ve 7 tanede farklı konularda EFT paylaştım... Bütün EFT lere, http://www.eft-turk.com/eft-gunlugu.html linkinden ulaşabilirsiniz. Aklınıza başka gereksiz kavram geliyor mu? Ya da başka hangi konularda EFT istersiniz arkadaşlar? Artık istek EFT lere geçiyorum :))


17 Ağustos 2010 Salı

Sesimi duyan varmı?

Ne kadar korkunç bir gecey uyanmıştık elektirikler kesilmiş walkmanin radayaosundan dinliyorduk her an yeni biryerden haber geliyordu ...Bir sürü yerden insanlar feryat ediyorlardı ...Önce kendi canlarımızı düşündük aradık kayınbiraderimleri...Onlardan haber alınca rahatladık bir nebze ...Anacak felaketin boyutları sabah karşımıza dağ gibi çıktı ...

Biz günlük işlerimizde iken insanlar can derdinde idi ...Ben oğlumun sünnetine hazırlık yapıyordum ...Hiç unutmuyorum tvde ilk görüntü avcılarda enkaz altında kalmış bir kızın görüntüsü idi onlarca molozun içinden bakıyordu canlı dipdiri ...Hala silinmedi gözlerimin önünden ...Oğlumun sünneti sadece bir yemek ve meviltle sakin geçti ...Hatta çocuğuma sünnet kıyafeti bile almamıştım ...

Büyük bir felaketti yaşanan...Ancak ne çok kenetlendik millet olarak acıları sarmak için ...Ancak ders almadık yaşanan acılardan insan hırsları geçti yardım severliğin önüne ...Depremde hibe yapılan konutlardan kira alınmak isteniyormuş ...Alınan herşeyden vergi biyerlerde yok olup gitti ...Sadece göz boyamak için yapıldı bir kaç şey ...Çekilen acılar parçalanan yuvalar yaşanan travmalar ,ateş düştüğü yeri yaktı kavurdu ...11 yıl da dağ fare bile doğuramadı ...Hatta insanlara mahsusturancak tekrarlanırsa hata olmaktan çıkar facia olur ...
MARMARA DEPREMİNDE HAYATINI KAYBEDENLERİ RAHMETLE ANIYORUM...ALLAHIN RAHMETİ ÜSTLERİNE OLSUN...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Yine bir pazar ve huzur

Bir zamanlar bir araya getirmekte zorlandığım iki kelime idi...

Önce anne babamınkavgaları daha sonrada eşimle benim nedensiz atışmalarımız ...Ben çocukluğumdan beri pazarları tetikte yaşadım korktum ,hiç sevmedim bu yüzden pazar günlerini ...Buda kendi yaşantıma yanlışları çekmeme sebep oldu ...Kişiler değişti olaylar değişti ancak pazar kavgaları bitmedi ...
Benim kendime yaptığım EFT seansları sayesinde aştımkırdım zincirleri ...

Artık huzurluyum sabahın erken saatlerinde kalkıp oturuyorum , çevrenin sesizliğinin içinde bilgisayarın başında kendimi dingin ve huzrlu bir deniz gibi hissediyorum ...Sonra yavaş yavaş evdekiler kalkıyor ...Kayınvalide bile huzurumu bozamıyor ...Aynı huzur gün boyu sürüp gidiyor ...Kabus huzura döndü ...Bu kolay olmadı kendimle çok ciddi çalıştım acıttım kanattım ve iyileştirdim ...
Herkese yalan söyleye bilirsiniz ama en kötüsü kendinize söylediklerinizdir...EFT de en önemli şey kendinize dürüst olmanızdır ...

Bu gün ki huzuru sadece EFT ile kazanmadım elbetteki okuduğum kitaplar ,yaptığım diğer çalışmalar çekim yasası gibi beni bu günlere getirdi ...Çok yorulmuştum hayatta hep birilerinin sevgisini istemiştim ama artık dingin ve huzurluyum ...Kısa vadeli hayallerim gerçekleşti ...yeni hayaller yeni hedefler koymalıyım kendime ...Bir hayalim daha gerçekleşecek önümüzdeki hafta mutfakta tadilat var birtek mutfak kalmıştı yapılmadık oda yapılınca süper olacak ...

Ben çekim yaparken en olabilecek şeylerden başladım ,oldukça insan daha güzel çekimler yapıyor ...İnsanlara çekim yap diyorsunuz hemen havuzlu villa jip istiyor ...Ben iki türlü çekimler yaptım ütopik ve olası diyede ikiye ayırdım ...Olası çekimlerimin büyük bölümü oldu ...Bu mutfak bir yıllık bir çekimdi mesela ...diledim ve bekledim ...

Ütopik olanları anlattığım kişilerde olursa diye düşünmeye başladılar ...Ben bile onlar kadar inanmadım olacaklarına işte bu yüzden ütopik dedim onlar olursa ben bile çok şaşıracağım...Belki gerçekten inansam olacaklar kim bilir ...Ama en ütopik hayalim gerçekleşti eşim işe girdi ...artık kendisi bile ümidini kesmişti ...ütopik bile olsa ben ümidimi kesmemiştim...Benim ütopik hayallerim hani size lotodan para çıksa ne yaparsınız sorusuna verilen cevaplar...Kimbilir belki çıkar ve ben hayallerimi gerçekleştiririm, hazır bulunsularda...

Artık aclı ağlamalı flimler seyretmiyorum ,şarkılar dinlemiyorum ...Hayatta karşılaştığım acılara olgunlukla katlanmayı öğrendim ...Annemi kaybettiğim zaman sabrettim acımı içimde yaşadım ...bir gün hepimizin öleceğini kabullendim...

Hoş geldin ramazan

Valla bana pek hoş gelmiyor her sene sıcakta, soğukta hep zorlanırım soğukta içim titrer sıcakta kavrulurum ...Ancak yinede tutarım orucumu ...Hep planlar yaparım şöyle ibadet yapayım diye ancak yapamam hiç birini ...Bu sene gerçekten zor geçiyor ...ancak yinede güzel 4-5 yıldır en huzurlu tutuğum oruç oluyor ...

Hayatımdaki en önemli kelime HUZUR, bir çok şeyi istedim hep elde ettimde kimi zaman ama içinde huzur yoksa tat alamadım dileklerimden ...Artık anladım ki içinde huzur yoksa hiç bir şeyin tadı tuzu yok ...Para ,aşk ,dostlar ,mevki hep si huzurla güzel ...

Geçenlerde kendimizi kaptırıp yüklenip geldimiz kitaplar ramazanda işe yaradı onları okuyorum epey vakit geçiyor...
Bakalım orucun sonunu nasıl getireceğiz...


10 Ağustos 2010 Salı

Gelişim Yolculuğu 1: “Sorunları, sorunların içinde bulunduğu çerçeveden çözemeyiz” Einstein


Gelişim Yolculuğu 2:
Paradigma değişikliği demek bir şeyleri değiştirmek demek değildir. Aslında zaten öyle olmakta olan bir şeyin öyle olduğunu fark etmeye başlamak demektir.
İnsanlar güneşin dünyanın etrafında değil de tam tersi olduğunu anladıklarında bu bir paradigma değişikliği olmuştur. Aslında zaten hep öyleydi!... :))


Gelişim Yolculuğu: 3
Paradigma değişmeden farkındalık kazanılmaz. Kazandığını zannetmek kendini kandırmaktır. Yeni bir hipnozdur.


Gelişim Yolculuğu 4:
Bedende somut olarak algıladığımız hislere odaklanmak...
Hisler de somuttur. Bedende içsel bir dokunma duygusu şeklinde hissedilir. Bilinçaltı yaşanılan bir olayla, o olayı yaşadığımız anda hissettiğimiz duygu arasında bir ilişki kurar. Bilinçaltını anlamak için, bedende somut olarak algıladığımız h...isler, çıkış noktamızdır...

gelişim yolculuğu 5:

Çoğu kişi istemediği bir durum karşısında, bu durumun etkisinden kurtulmak için önce düşüncesini değiştirmenin yeterli olacağını düşünür. Ama bu çoğu zaman yeterli olmaz... Sanki görünmez bir güç kişinin bu değişikliğini uygulamaya koymasını engellemektedir. O gücü yaratan bir enerji var. Bu enerji duygudur. O halde öncelikle değiştiremediğimiz alışkanlıklarımız karşısında bu sanal gücü yaratan duyguyu anlamak ve tanımak durumundayız.


Nilgün Çalık

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Hayatımızı Zehir Eden Gereksiz Kavramlar 13: İnanmak

Bir şeye inanmak ya da inanmamak zorunda değiliz.
SETUP: "Her ne kadar bilinçaltım, yaşamam için bir inanca sarılmam gerektiğine inanıyorsa da, geçmişten beri bilinçaltıma yerleşmiş olan inançları, sorgulamayı seçiyorum. Bilinçaltım beni korumak için inançları kullanıy...or. İnançlar, doğruluğu kanıtlanmamış olan ama sanki doğruymuş gibi somut olarak yaşamımı etkileyen ve yöneten bilinçaltı programlardır. Kendimle ilgili inançlarımı farketmeyi ve sorgulamayı seçiyorum. Kör inançlara sahip olmak yerine, hayatla uyumlu, değişebilen esnek fikirlere sahip olmayı seçiyorum. Aslında bir çok inancım yüzünden, hayatı şimdiye kadar kendime sınırladığımı farkediyorum. Bunlara inanmak zorunda değilim. İnanmamak için kendimi zorlamak zorunda da değilim. Sadece zihnimi özgür bırakarak farketmeyi seçiyorum. Kendimi bir inanca bağlayarak sınırlı yaşamak yerine, inançlarımı sorgulayarak özgürleşmeyi seçiyorum."
EFT VURUŞ İFADELERİ: “Körü körüne inanıyorum”, ”Sorgulamadığım inançlarım var”, "Kendimi sınırlıyorum", "Kendimi inanmak zorunda hissediyorum"


14: Sevgiye ihtiyaç duymak.

Zorunlu sevgi, bilinçaltımızın emniyet ve güven ihtiyacıdır. Kimseyi ne sevmek ne de sevmemek zorundayız. Ne de sevilmek için bir şeyler yapmak zorundayız.
...SETUP: "Her ne kadar, sevgiyi bir zorunluluk olarak görüyorsam da, zorunlu sevgi arayışımın, içimdeki çocuğun emniyet ve güven arayışından kaynaklı olduğunu farketmeyi ve bu hipnozdan çıkmayı seçiyorum. Öncelikle zihnimdeki sevgi kavramını sorgulamaya odaklanıyorum. Beni birine bağımlı ve zorunlu kılan bir şey sevgi olamaz. Birini bana bağımlı kılan şeyin de sevgi olmadığını kabul etmeyi seçiyorum. Bunların sevgi değil, bilinçaltımın çocukluktan beri alışkın olduğu bir kalıbı tekrarlaması olduğunu farketmeyi seçiyorum. Birikmiş duygularım boşaldıkça, gerçek sevgi ve iyilik kendiliğinden ortaya çıkar. Herşeyi özgür kılan ve izin veren sevgiye ve iyiliğe ulaşmayı seçiyorum. Şimdiye kadar sevgi sanıdığım tüm kalıpların ötesindeki, insan olduğum bilgisiyle titreşen, gerçek sevgiye ulaşmak için kendime izin veriyorum."
EFT VURUŞ İFADELERİ: "Sevgiye ihtiyacım var.", "sevilmek zorundayım", "Sevgisiz yaşanmaz", "Sevgi sandığım bilinçaltı kalıplarım var"


15: Utanmak
Hiç bir şeyden utanmak zorunda değiliz. Bu utanmazlık demek değildir. Sağlıksız utanç kendi doğallığımızdan utanmaktır... Hata yapmaktan utanmak örneğinde olduğu gibi... İnsansam hata yapabilirim. Basitçe, yanlış yaptım demek utanılacak bir şey değildir......
SETUP: "Her ne kadar bilinçaltımda, kendi doğallığımla ilgili şeylerden utanmam gerektiği programı otomatik işliyorsa da, bu utançların, çocukluğumdan itibaren bilinçaltıma yerleştirilen telkinler olduğunu kabul etmeyi seçiyorum… Daha çocukken kendi doğama özgü davranışlarıma yapılan eleştiriler, uyarılar, benim kendimden utanmama neden oldu… Bir şeyi öğrenmeye çalışırken hata yapmam çok doğal olduğu halde, ben bir hata yaptığımda utanmam gerektiğine programlandım ve hata yapmaktan korkmaya başladım. Hata yapmamak için, kendi gelişimimi sabote ettim. Başkalarına göre utanç olarak algılanan şeyleri kendi utançlarım olarak algıladım… İçimdeki çocuk, duygularını göstermeyi bile bir utanç olarak algıladı. Şimdi utanç kavramını yeniden sorgulamayı seçiyorum… Bütün bunların bilinçatıma yerleşmiş sağlıksız bir utanç duygusu olduğunu kabul ediyorum. Sahip olduğum doğal özelliklerin fark edilmesinden utanmaya artık son veriyorum. Kendi sahip olduğum doğal özelliklerden utandırıla utandırıla, insanlığımdan uzaklaştım. İçimdeki utandırılmış çocuğun duygularını hissetmeye odaklanıyorum. Onun duyguları benim duygularımdır... Birikmiş duygularımı boşaltarak, içimdeki çocuğu özgürleştiriyorum..."
EFT VURUŞ İFADELERİ: "Utanıyorum", "İçimdeki bu utanç", "doğal özelliklerimden utanıyorum", "hata yapmamalıyım", "hata yapmak utanılacak bir şey", "duygularımdan utanıyorum", "duygularımı göstermek utanılacak bir şey", "asla kızmamalıyım"


16: Gururlu Olmak
...Bir gurura sahip olmak ve bu sahte bir kavramın ardına saklanmak zorunda değiliz.
SETUP: "Her ne kadar, gurur gibi sahte bir kavramı korumaya çalışarak, öz saygımı koruduğumu sanıyorsamda, artık bu yanılsamayı farketmeyi seçiyorum. Öz saygının, insan olduğum gerçeğine saygı duymak olduğunu biliyorum. Ne için yaşadığımı gerçekten anlamayı seçiyorum ve gururla ilgili tüm sahte kavramları zihnimden temizliyorum. Sırf bu sahte kavramı korumak uğruna, aslında benim için iyi olabilecek nelerden vazgeçtiğimi ve içimde duygularımı nasıl sıkı sıkı bastırdığımı fark etmeyi seçiyorum. Gurur; zayıflık, güçsüzlük ve utanç olarak bana öğretilen insan doğamı, başkaları görmesin diye taktığım bir maskedir. Kendi gerçeğimi anlama çabasına içine girmek yerine, gurur kavramına sığınmak, içinde yaşadığım hipnozu güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Gurur kavramı, gerçek duygularımla yüzleşmemek için bilinçaltımın yarattığı sahte bir korunma mekanizması. Gururlu olmak yerine insan olmayı seçiyorum... Gururum diye sahiplendiğim sahte bir kavramı koruyarak yaşamak yerine, insanca yaşamayı seçiyorum."
EFT VURUŞ İFADELERİ: "Gururum olmazsa yaşayamam", “Gururumu korumam lazım”, "Gurura ihtiyacım var", "Ben kendimi koruyamam, gururum beni korur", Gururum inciniyor", "İnsanlar gururumu kırıyor", "Bu kadar çok kırılan bir şey beni nasıl koruyacak?", "Demek ki yeterince gururlu değilim", "Daha güçlü olmam lazım", "Asla kırılmayacak kadar güçlenmeliyim", "Yeni savunmalar geliştirmeliyim", "Savunmalarımı ne kadar güçlendirisem, o kadar az kırılırım"


Nilgün Çalık

bu gün ilk sahurumuza kalkacağız

Bu sene kızımla ikimiz tutacağız orucu...Sakin sesiz ve huzurlu bir sahur yapıp ibadet edeceğiz sonra işleri toplayıp güzel bir uyku çekeceğiz ve yemek telaşı ...Birde iftarda bizi kendi halimize bıraksalar ne güzel olur ...

Her ramazan asık suratlar laf sokuşturmalarla geçen sahur ve iftarlardan yoruldum ...orucun maneviyatında kendi nefsini terbiye etmek eğitmek var yoksa boşuna aç kalmak değil asıl mesele...

Kişisel gelişimle din ne çok yerde birbiriyle örtüşüyor ikisinede objektif bakıldığında ...hep kişinin kendini eğitmesi esas ...Ancak anlaya bilene ,sığ yaşayıp hiç birşey anlamayanda ne kadar çok ...

Bu sene kuranı türkçesinden okuyacağım inşallah ...herşeyimi hazırladım sahurdan sonra okuyacağım derin sesizlikte huşu içinde ...

Eskiden ramazan için ne çok özenirdim bütün hevesimi kırdılar ...İlk gün mantı ile açardık oruçlarımızı ...Sofrada olmazsa olmaz hurma ve pastırma idi ,tatlı olarakta lokma tatalısı ...

Bizde 30 ramazan günü tatlı yenir her çeşidinden ...bildiğim bilmediğim denenediğim bir sürü tatlı ...Bir tek ramazanda yenen güllaç gülsulu bol sütlü...İlk yediğimde çok garip gelmişti kat kat yapılan pişmeyen bu tatlı ...Tabiki bizim evin favorisi şeker pareyi unutmayalım ...Hatta bir ara abartmış ramazan için aşure yapmıştım ...

Bu ramazanın huzurlu ve sakin geçirmek bütün dileğim...
Herkesin ramazanı mubarak olsun diliyorum sağlıklı sıhatli bolluk ve bereketli olsun ...

8 Ağustos 2010 Pazar

Sıcak ,sevgi dolu ve yorgun bir hafta sonu

Bu hafta sonunun kısa bir özeti ...Kız kardeşimle hafta sonunu babamda geçirdik tabi biz yorgunluktan bitap düşmüş bir halde eve döndük yine ...

Evdekilerde kafayı yemişler bu arada bizim ev kaynama noktasında ...

Ramazan yaklaşırken nasıl oruç tutacağız düşüncesi aldı bizi ...Sıcak ve uzun günler Allah yardımcımız olsun...Kendimizi ibadet ve kişisel gelişimin kollarına bırakacağız meditasyonlar yapacağız...

Annemin yokluğu gün güne iyice belli olmaya başladı kız kardeşim daha çok etkileniyor sanki ...Dün halam da kendini kötü hissetti...

Hayat bir yolculuk iyi veya kötü gitmek bizim elimizde ...

Dün kuzucuklarla dopdolu evimize döndük çok şeker oldular Alp bal gibi Mert de kaymak balkayamak muhteşem ikili ...Gönlümü doldurdular kalp çakram sonuna kadar açıldı...
Canlarım ya üst dişlerini çıkarmaya çalışıyorlar zaman zaman çok canları yanıyor insan kıyamıyor...

Cumartesi günü oğlumun doğum günü idi ...21 yaşına girdi artık kocaman bir adam bazen düşünüyorum bu kocaman şeyin dünyaya gelmesine ben mi sebep oldum diye yıllar ne kadar çabuk geçiyor ...Kişisel yazın adı altında bloğu var onu okurken gurur duyuyorum fikirleriyle çünki kendi fikirleri var en azından...Kimine katılıyorum kimine katılmıyorum ancak çocuğunluk iyi ...Canım oğlum seni seviyorum nice mutlu yıllara ...

6 Ağustos 2010 Cuma

Dikenler Arasındaki Gül


Kızılderili bilge kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlarmış. Köpeklerden biri beyaz, diğeri siyahmış ve genç torun o köpekleri dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlarken görürmüş hep. Çocuk, dedesinin kulübesini korumak için neden bir değil de iki köpeğe ihtiyaç duyduğunu merak edermiş. Üstelik niye siyah ve beyaz köpek? Dede, torununa onların kendisi için sembol olduğunu söylemiş.

" Onlar benim için iyiliğin ve kötülüğün simgesidir” demiş. "Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları." Çocuk merak etmiş. "Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" Dede, bilgece bir gülümsemeyle bakmış torununa. "Hangisi mi evladım? Ben hangisini daha iyi beslersem!” Bu köpeklerin besini düşüncelerimiz. Her birimizin Kızılderili bilge gibi kapımızın önünde sürekli boğuşan siyah ve beyaz köpeği var.

“Eğer sıkça işlerin kötüye gideceğini söylüyorsan kahin olma şansın yüksektir” demiş Isaac Singer. Hayat sıkça barındırdığımız düşüncelerimizi bize yansıtan dev bir ekrandır. Neden? Üç boyutlu realitede düşüncelerimizi somut olarak yaşayarak deneyim kazanmamız için. Hayata olumsuz baktığımız sürece sağlıklı mutlu ve huzurlu olmak imkânsızdır. Hayat daha fazla acı çekene ödül vermiyor çünkü. Tersine, madem bu kadar çok seviyorsun olumsuz bakmayı, al sana biraz daha aynısından diyor. Zihin her gün sağlıklı düşüncelerle kurulan bir saat gibidir. Kurulmazsa bir süre sonra çalışmasını durdurur. Bize sürekli yanlış saati gösterir. O saatin günde iki kez doğruyu göstermesine kanmak büyük yanılgı.

Her şey ama her şey bizim düşüncelerimizin sonucu. Düşündüğümüzü oluruz. Yere düştüğümüzde bile düşüncelerimizi değiştirmek mümkün. Çünkü sırtımız yerdeyken bakacağımız tek yer yukarısıdır. Tabii gözümüzü kapamazsak. Kendisine acıyan, karamsar, şikâyet etmeyi huy haline getiren insana bunun kendi seçimi olduğunu anlatmaya çalıştığın oldu mu? Senin her yardım çabana o mazeretlerle yanıt verecektir.

Kendisinin ne kadar haklı ama bir o kadar da şanssız ve talihsiz olduğunu kanıtlamaya çalışacaktır. Bu tür insanın bakış açısını değiştirmesine yardımcı olmaya çalışmak tam anlamıyla değerli anların ziyan edilmesidir. Zamanı ziyan etme lüksümüz yok çünkü hayat çok kısa. İnsanlar için elinden geleni yap. Ama akıntıya karşı kürek çekmeden ve kendini paralamadan. Yoksa o kişi seni aşağıya çekecektir.

Dağa tırmanmaya ya da denizin derinliklerine dalmaya serüven diyoruz. Gerçek serüven günlük hayatın engelleri karşısında yeni olanaklar aramak, bilinmeyen karşısında potansiyel kaynaklarımızı ortaya çıkararak test etmek, kendi özgün yeteneklerimizi keşfetmektir. Kimi her zorluk içinde olanakları görür, kimi her olanak içinde zorlukları. Bir şeyden hoşlanmıyorsan değiştir, değiştiremiyorsan tavrını değiştir. Şikâyet etmek bugüne kadar sana ne kazandırdı?

Çoğumuz aslında günlük yaşıyoruz. Yarının ne getireceğini bilmeden. Kendi hayatımızın senaryosunda kurban da olabiliriz kahraman da. Kendimize verdiğimiz rolü biz biçiyoruz. Yüreğin ve düşüncelerin iyimser yaklaşımının mucizesini hiçbir ilaç sağlayamaz. İyileşecek hasta “Kendime nasıl yardımcı olabilirim?” der. Hastalığına sığınan kişi ise, “Bütün bunları yapmak zorunda mıyım?” der. Kendini iyileştirmek bile bir yüktür onun için.

Zaten kendi sorumluluğunu üstlenen kişi, hastalığı da sağlığı da yaratanın kendisi olduğunu bilir. Hayat aksiyonu sever. Ayağa kalkıp yürüdüğünde bir şeylere takılmak doğaldır. Sadece oturduğu yerde oturan insanın ayağı hiçbir şeye takılmaz. Tabii buna hayat denirse. Hayatın kimseye borcu yok. O biz yokken de buradaydı. Bizden sonra da olmaya devam edecek. İyi ve kötü günü belirleyen sadece ve sadece tutumumuzdur. İnsanlar arasındaki farkı belirleyen de budur.

“Olumlu tutum bütün sorunlarını çözmez ama insanı yeterince rahatsız edeceği için çabaya değer” diyor bir komedyen. İnsanın, kimsenin elinden alamayacağı son özgürlüğü her koşulda tutumunu kendisinin seçmesidir. Geçmişi değiştiremeyiz ama geçmişe bakış açımızı değiştirebiliriz. İnsanların davranışlarını değiştiremeyiz ama onlara bakış açımızı değiştirebiliriz. Başımıza gelen bazı şeylerden kaçamayız ama elimizde kalan tellerle kemanımızı farklı bir notayla çalmayı seçebiliriz. Verdiğimiz tepkilerle karakterimizi inşa ederiz. İnsanlar arasındaki fark çok küçük. Olaylara yaklaşım farkı. Ama sonuçları çok büyük. Saygı duyduğun insanla acıdığın insan arasında farkı yaratan da bu. Özgüven ve özsaygı denilen şey de bu.

Alıntı : Nilgün

2 Ağustos 2010 Pazartesi

yaz sıcakları ankara'yı yaktı kavurdu

Ne sıcak var ama bu sene ...yandık kavrulduk birde oğluşuma hamileyken bu kadar sıcaktı ...Ondan bana kalan kendi terime alerjim var ,sıksık duş almam yada elimi yüzümü yıkamam gerekiyor ...

Akşamları Gamze'yle balkona atmasak kendimizi kavrulacağız resmen ...Evin tek serin yeri ancak babanne yüzünde şöyle gece kalkıp dolaşamıyoruz sere serpe...

Bu aralar yine tadilat aşkım depreşti sevgili kocamıda ikna ettim inşallah mutfağı boyatacağız...Yine bir çok şeyi atacağım anlamına geliyor bu, yeni bir düzen kuracağım mutfağa ...
Kimilerinin gözünde büyür bu işler ...Ben pek severim biraz zor alışırım yeniye ancak severim yinede...

Bu aralar çok çalışmam lazım çok kendime yeni kumaşlar aldım onları dikmem lazım...Dolabıma baktım ya kırmızı ya da siyah başka renk yokmuş biraz renklenmeliyim ...

Annem ne çok severdi canlı renkleri özelliklede kırmızıyı son diktiklerim bu yüzden kırmızı idi çok beğenmişti hepsini ...Haa şöyle biraz renkli giyinin demişti...

Bende kendime bu aralar moru çok yakıştırmaya başladım eskidende giyerdim ancak şimdilerde kumaşçılarda gezerken gözüm mor ve tonlarına gidiyor ...Hele acı kahveye ve toprak renklerine bayılıyorum...
İnsan kendini bulmaya başladıkça kendi renginide buluyor ben eskiden kahve renginden pek hoşlanmazdım şimdi seviyorum ...