26 Aralık 2011 Pazartesi


Yine kocaman bir yılı bitirip geldik yeni yaş almaya ...Bu yıl hayatım güzel geçti bazı hedeflerime ulaştım ,bazı yanlışlarımın farkına vardım ...Sevdim ,sevildim hatta silmek istedim kimilerini ...Yaptıklarım ,yapamadıklarım oldu ...Ancak yinede güzel bir yıldı bu yıl ...

Bol bol kitap okudum hatta ekmek arası yer gibi yuttum bir solukta kimilerini öğrendim öğrettim kimi zaman ...

Kimi zaman tebel bir kedi gibi kıvrıldım esnedim durdum hiç birşry yapmamaktan yakınarak ...Bu boş zamanlarda sindirdim parçaladım aslında yanlışlarımı sonra yok etmek kolaylaştı ...

Hdefler koydum hıdıellezde dilekler diledim ilk defa kendim için ...

Yeni tarifler ekledim yemek defterime güzel lezzetler hoş sohbetler yaptım sevdiklerimle ...

En önemlisi sevginin gücünü hissetim tenimde hücrelerimde her türden ...

Ben 2011 sevdim vesselam...

SEVGİ VE IŞIKLA KALIN...

28 Kasım 2011 Pazartesi

Çok dolu geçen boş günler

Bu nasıl birşey diye soranlarınız olabilir ...Herkesin her işi ile ilgilenip kendime vakit ayıramadığım günlere diyorum ben ...Bu ara yine böyle zamanlar yaşadım şu son iki haftadır...
Önce kızkardeşim rahatsızlandı ,mütiş bir karın ağrısı ile acile gitti üşütmüş kız tam iyileşmeden ,Alp kuzusu sabah uyanmış mutfakta soluğu almış çekmeceden aldığı kepçeyle raftaki aspirin kutusunu düşürmüş kapanığını açıp 20 tanesini yemiş hemen acile babası götürmüş midesi yıkanıp aktif kömür vermişler o gece hastanede kaldılar ...Annesi Merti bana bıraktı bizde kuzuyu iki gün sevdik ...Çok şükür ki ikiside çok iyiler annesi kendini unuttu çocuğuile ilgilenmekten ...

Tam rahat bir nefes almışken Bir anda babam yine anjio oldu ilaçlı stent takıldı...Cumartesi pazar babamda geçirdik ...Çok şükür oda çok iyi kendini idare ediyor yemeğini yapıyor ve kimseye muhtaç değil...

Eğe bunlar önemli olaylar diyeceksiniz neresi boş geçmiş diye bilirsiniz ...Ben artık kendimle ilgili çalışmalar yapmak istiyorum yapmam gereken bir çok çalışma var ve ben yapmıyorum ...başkalarına koşturmaktan kendimi ihmal ediyorum deyip kendimi kandırıyorum bahaneler uyduruyorum ...hepsi bahane ...Yüzleşmekten korktuğum zaman yaptığım bir şey bu...ego beyin ne derseniz deyin işin içine girip bizi korumaya alıyor yüzleşmek zorunda olduğumuz şeyle...

29 Ekim 2011 Cumartesi

Takvim yaşı kaç olursa olsun insanın bilinç boyutları bebek, çocuk, ergen, genç yetişkin, olgun bilinç seviyesinde olabiliyor Bilinç boyutu da tıpkı insanın değişik evreleri gibi gelişiyor. Otomatik takvim yaşı gelişiminden farklı olarak her kişinin kendi emeğiyle, farkındalık, geçmişyle yüzleşme, affediş, özdisiplin, içindeki sevme yetisini geliştirmek ve ifade edebilmekle oluyor. Doyumu yüksek... ama bir o kadar da zorlu süreçte çoğu insan ilk zorlukta takılıyor ve pes ediyor. Gerçek affedişin ne olduğunu tekrar etmekte yarar var. Affetmek geçmişin farklı olabileceği umudundan vazgeçmektir. Bu gezegendeki homosapienslerin büyük çoğunluğu bebek, çocuk ve ergen bilinç boyutunda yaşıyor. Bu bilinç seviyelerini GELECEĞİ HATIRLAMAK kitabımda daha kapsamlı anlattım. OLMAK sürecinin basamakları bunlar. Bu nedenle her söyleneni , kişi kendi bilinç seviyesi sınırlarında algılıyor.

Affetmek geçmişin farklı olabileceği umudundan vazgeçmektir...

İşte aradığım söz okuyunca sizlerle de paylaşmak geldi içimde ...Bizde affet değince gidip karşımızdaki kişiden özür dilemek zannedilir buda bir çoğumuzu sıkar ...Ben öyle zannetmiyordum ancak yinede bu şekilde düşünmemiştim ancak arayış içindeydim Nil hanımın bu yazısı işte bu dedirtti ....Bu kitabıda edinmeliyim...


Ben bu ara Zülfü Livaneli'nin SERENATını okuyorum tavsiye ederim çok güzel bir kitap ...Livaneli kitaplarında bilmediğim bizden gizlenen gerçeklerle tanışıyorum bu da öyle ...Bu kitapta da ülkemize gelmiş Alman proflardan bahsediliyor ...Savaştan kaçan ve bir çok yahudiye kucak açan Türkiye'yi anlatıyor üç kadın üç dram anlatıyor...Güzel ve okunması gerekn kitaplardan...

28 Ekim 2011 Cuma

Bu gün Cumhuriyet 'in 88 yılı

Bu aralar içimden yazı yazımak hiç gelmiyor ...Sanki uyuştum elim kolum kalkmıyor belkide söyleyecek söz bulamıyorum onca söylenecek şey varken ...Kelimeler kifayetsiz kalıyor ...

Uzun zamandır haber seyretmiyorum ancak artık yaşananlar ve verilen tepkiler hayretten ağazım bir karış açık sadece dinliyorum yok artık bu kadarda olmaz diyerek ...

Önce gencecik fidanlarımızın şehit edilmesi ve verilen tepkiler tepkisiz kalmıyacaktık elbet sayacak hatta sövecektikte ...Daha 20 misinde toprağa düşenler için ama kalanlar bileceklerdi benim devletim güçlü boşuna düşmedi mehmedim toprağa Vatan sağ olsun diyecekti şimdi halktan tepki hükümetten kem küm ...Yok askerin hatası...

Derken sakin başlayan bir pazarın gündüz kabusuna dönüşmesi ...VAN'da DEPREMsarsıldık 7.2 ile bizde 5ten büyük depremlerden korkarım benim ülkemde felakettir sonuçları yakar canımızı ...

Bu iki olayın arka arkaya yaşanması söylenen sözler daha çok yaktı canımı ...İnsanlığımızdan utandım ...nereden nerye geldik diye düşündüm ...

Bir kitapta cumhuiyet bayramını ilk kutlanış yıllarındaki coşkuyu heyecanı ve duygu yoğunluğunu okurken bile hissede bilmiştim ...Birazda kıskanmıştım ne yalan söyleyeyim...Ben hiç o coşkuyu yaşamadım... Biz alışılmış kanıksanmış bayramlar kutlamıştık hep 47 yaşıma kadar ...Ama bu sene çok önemli geliyor bana bu bayram ...unutturulmaya çalışılıyor yaşanan onca yeniden varoluş akan kanlar sanki kurtuluş savaşındaki şehitlere ihanet ediyoruz gibi geliyor daha bir sıkı sarılıyorum değerlerime birileri yoksaymaya çalıştıkça ben daha bir sahip çıkmalıyım diyorum...

Bu gün benim için zor bir gün iki yıldır ...Annemle babamın evlilik yıl dönümü artık annem yok ...Bir yoksunluk hissediyorum derinden...

Yaşanan ve yaşayanacak herşeye rağmen herkesin CUMHURİYET BAYRAMI kutlu olsun ...Nice güzel ve birlikte bayramlara ...


9 Ekim 2011 Pazar

Kış provası bir gün

Sabah gözümü yağmurla açtım sanki kış prova yapıyor...Ilık sakin güzel arındırıcı bir yağmur var sindire sindire yağıyor ...

Bu aralar yazı yazmıyorum sanki kendimde bir eksiklik hissediyorum aslında yazmak ve öğrenmek açlığı içindeyim yine ...

iki haftadır spora başladım lesli ile yürüyorum ...şimdilik bir mil yürüyorum ...bana çok iyi geldi meşhur diz ağrımda sanki hafifledi bazen yokluyorum dizim ağrıyormu diye ...Sabahları uyanıyorum iki büyük bardak suyumu içiyorum ve başlıyorum spora ...arada bir aksatsamda bırakmıyorum ...

Okuduğum bir yazıda hareket etmenin önemini anlatıyordu bizde de vardır yaişleyen demir pas tutmaz diye ...bunun ne kadar önemli olduğunu yaparak görüyorum...hareketsiz kalınca hücreler ölüyor durağan laşıyor ve ağrılara sebep oluyor hareket ettikçe hücreler yenileniyor enerjimiz artıyor...

Burada da paylaştığım bir yazı vardı dört anlaşma diye beşinci bir madde eklemişler sizlerlede paylaşmak istedim...
1-Sözlerini özenle seç
2-hiç birşryi kişisel algılama
3- Varsayımda bulunma
4-Daima yapa bileceğinin en iyisini yap
5-Kuşkucu ol ama dinlemeyi de öğren

Ben ilk dördü yapmayı epey süredeir deniyorum ve benim hayatımda çok güzel değişikliklere neden oldu artık en önemlisi varsayım üretmiyorum ...Şimdi bu 5 de devreye sokalım bakalım neler kazanacağım...

Bu aralar kendimle ilgili hiç bir çalışma yapmıyorum elim kolum bağlı oturuyorum kitapta okumasam kendimi kötü hissedeceğim...
Bu sene ilk defa tarahana yaptım çok güzel oldu...Birde çocuklar kızılcık nedir diye sorunca onlara kızılcık almıştım ondan marmelat yaptı onuda çok beğendiler ...Dikiş dikmem lazım ...

25 Eylül 2011 Pazar

Havalar soğumaya başladı

Ankara'da havalar iyiden iyiye soğumaya başladı ...Bir nezledir griptir herkeste, gırıla gidiyor kızım iki haftadır geçiremedi...Biz birde bu aralar habersiz misafir baskınına uğradık tam yatıp dinlenmek isterken aniden misafir geliyordu ...Her kapı çalışında kızımla yüreğimiz hop ediyor ...Aslında misafiri severiz ancak bu kadar üst üste değil...

Dün babama gittik canım ya kendini ne güzel idare ediyor ...Bize çok nefis bir güveç yaptı ...Sabah kahvaltıda tostlar yapmış biz ona bakacağımıza o bizi besliyor ...Koca bir tencere kızartma yapmış kız kardeşim çocuklarla yemek yapmakta zorlanmasın diye ...Elimiz kolumuz yine dolu dolu döndük evimize güzel ve yorucu bir gündü ...Bizim minoşlar değişik buldukları yerde iyice sapıtıyorlar hepimizin canına yettiler yine...Bende her gördüğümde çocuklara ceza vermek istemiyorum ...Sadece cezanın uygulana bilirliğini gösterdim gerisi annesine kalmış ...Geçen hafta Mert alnının ortasını kalorifere çarpıp yardı bir dikiş atılacak kadar yarılmış çok büyük heyecan yaşadık...yarayı bir arada tutan bir bant yapıştırmışlar fark ettiği anda söküp atıyor ...
yaramazlıklar can yakmalar son sürat gidiyor ...

Bizim evdede durum çok iç açıcı değil eşimin impilantları altlarda yerleşti ...Şimdi iki ay bekleyecek ...çok zorlandı bu sefer ...Üstler yapılırken çok şişti ancak acısı olmadı bu sefer çok canı yandı ...Ayrıca babanne bu aralar formunda evi kasıp kavuruyor ...Herkesle kavga etmek için bahaneler yaratıyor Allah bize yardım etsin...

Bana gelince kantaron çayı içip sakinleşmesem kafayı yerim herhalde ...Uzun bir ara verdiğim çalışmalarıma başlamak istiyorum ...kafam çok dolu boşaltmak istiyorum ...Yazı yazmayı bıraktım tekrar başlamak istiyorum ...Bu ara kendimle ilgili en çok yaptığım şey kitap okumak ne çok kitap okudum iyiki varlar kendimi kitaplara kaptırmasam kötü hissederdim ...

9 Eylül 2011 Cuma

Canlarıma cezanın ne demek olduğunu anlattım

Bizim minoşlarla babama gitmiştik çarşamba günü ...Artık 22 aylık oldular ancak kendilerine zarar verebilecek herşeyin içindeler çok yanlış kelimesi sanki onları çeken mıknatıs gibi daha çok yapıyorlar ...Sürekli peşlerinden koşmak dur yapma demek canımıza okuyor hepimizin ...Onlarla bir araya gelmek hepimizin enerjisini tüketiyor ve çocukları sevemeden eve dönüyoruz...

Ramazanın son haftası kuzenim Amerikadan gelmişti bizde babamdaki iftara yemeğimize onuda davet ettik ...Güzel bir gün geçirdik o Türkiye özlemiyle dop dolu sanki kavrulmuş durumda ...Gece ne çabuk geçti anlayamadık doyamadan bir anda bitti...Yine minnoşlar tam formlarındaydı hepimizi tükettiler...Kuzen kendi oğlununda çok yaramaz olduğunu ve internette yaptığı bir araştırma sonuncunda bulduğu türkçesi ceza paspası da denilebileçek bir yöntem anlattı ...

Bu yöntemde çocuk yaramazlık yaptığında ona bir paspas yapıp onun üstüne koyuyorsunuz , yaptığının çok yanlış olduğunu ve cezalı olduğunu söylüyorsunuz ve yaşa göre bir süre bekletiyorsunuz ...

Bende Alple Merte uyguladım kız kardeşim daha önce kitapta okumuş ancak köşeye hapsettiği için başarılı olamamış...Bizimkilere sökmez o dedi ...Bende bütün gün yılmadan uygulamaya giriştim...Paspas yerine odanın bir köşesini belirledim ve hiç usanmadan gün boyunca onları cezlandırdım ...Köşeye götürünce yaptığı şeyin çok yanlış olduğunu ve sonuçlarını anlattım ben sözümü bitirince hadi artık cezan bitti çıka bilirsin dedim ...Ben cezada çok kısa tutum çünki henüz kavrama aşamasındalar...Gün boyunca hiç usanmadan uyguladım hatta bazen ikisine birden ceza vermem gerekti ...İkiside önce işi şakaya döküp sulandırmaya çalıştılar benden hiç taviz görmeyince işin ciddiyetini kavramaya başladılar ...Bir ara cezadan iznim olmadan çıkmaya çalıştılar ben izin vermedim çıkamazsın diye yine yerlerine koydum ...Bir ara ağlayarak kurtulmayı denediler yine taviz vermedim...Hatta öyle şirinlikler yaptılarki gülmemek için kendimi zortutum ama taviz vermedim ...Günün sonunda çok yanlış sen cezalısın dediğimde kendliklerinden köşeye gitmeye başladılar ...

Anneleri şoktaydı gözlerine inanamadı .eğer sen bunlarla uğraşmasan ben bu yöntemi uygulayamazdın vageçerdim yapmıyorlar dıye dedi ...Ertesi gün evlerinde anneleride uygulamay soktu ve başarılı olmuş...

Bu yöntemin iyi yanı çocuğun gözlerinin içine bakarak nerede yanlış yaptığını anlatıyorsunuz ...Direkt ileşim kuruyorsunuz ve ona yaptığı şeyin yanlış olduğunu anlatıyorsunuz...Bizde işe yaradı dilerim demek isteyenlerde de işe yarar...

Gün boyu çocuklara verdiğim cezalardan sonra beni sevmiyeceklerini zannetmiştim ama aramızdaki sevgi bağı okadar kuvvetli ki eve dönerken arkamdan ağladılar ...Canlarım sizi çok seviyorum minik kuzularım...

30 Ağustos 2011 Salı

Yine bir bayram sabahı ve yine erken kalktım ben

Evvvvet ! bayram sabahları erkenden kalkıp yahninin kokusunu havaya savurarak başladım sabaha ...Her zamanki Osmanla annesinin atışmaları arasında yapılan su börekli kahvaltı nefisti...

Bu sene annemsiz bayramlara alışmaya çalışıyorum ...Babamda köye gitti telefonla konuştuk çok mutlu geliyordu sesi ...

Bu sene ne mutlu ki iki bayram bir araya geldi hem zafer bayramı hem şeker bayramı ...Birlik ve beraberliğin en çok ihtiyacımız olduğu zamanlarda ...

Herkesin bayramını en içten dileklerimle kutlarım ...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Temel düşünce hatası

Gündelik hayatımızda sorunlara yol açabilen endişe sıkıntı çökkünlük ve öfke patlamaları gibi rahatsızlık verici duygusal durumların oluşmasına düşünce şemalarımızdaki bazı kusurlar katkıda bulunmaktadır. Çevremizden etkilenerek ya da oluşan olaylarla aynı zamanda bizi o an için rahatlatsın diye kullandığımız bazı düşünceler alışkanlık haline gelerek otomatik olarak kullanılmaya başlanır. Bu tarz düşünce şemalarının ortak özelliği gerçeklik ilkesinden ve akılcılık temelinden ayrılmış olmalarıdır. Bunlar:

1- Filtre Oluşturma:

Karşılaştığınız durumlar ya da olayların tek bir yönü sizin için önem ifade ediyor diğer alanları anlam taşımıyorsa o kısımları hesaba katmıyorsanız filtre oluşturmaktasınız. Bazı kişiler yaşadıkları bir olay başkaları için ne kadar güzel olursa olsun onun içinden olumsuz bir durumu adeta cımbızla çıkartırlar. Eğer kişinin duygusal yapısı çökkünlüğe eğilimli ise kendilerinin küçümsendiği ya da kayıp yaşantılarını öne çıkarabilirken; öfkeye eğilimliler kendilerine haksızlıkta bulunulduğunu; endişeli evhamlı kişilerde kendileri ya da çevrelerindekilerle ilgili tehdit olarak algıladıkları şeyleri ön plana çıkarabilirler. Bu durumda bizi rahatsız edebilecek olaylar adeta mikroskoptan bakar gibi büyür diğer güzel taraflar küçülür.

Bu durum kendi geçmişimizi düşündüğümüz anlarda da kendini göstermektedir. Eskileri düşündüğümüzde sadece üzücü kaygı verici sinirlendirici ya da kararsız kaldığımız durumları daha çok hatırlıyor ve diğer anılar çok kolay bir şekilde aklımıza gelmiyorsa gene bilinçaltımız aynı işlemi otomatik olarak yapıyor demektir.

2- Ya Hep Ya Hiç Tarzında Kutuplarda Düşünmek:

Aslında her şeyin iyi ya da kötü özellikleri vardır. Hiçbir şey sadece beyaz ya da sadece siyah olmayıp gri ya da lila renk tonlarındadır. Ying-yang durumu gibi (her siyahın içinde bir beyaz; her beyazın içinde de siyah bir bölüm olduğu şeklinde uzak doğu felsefesine ait bir model).

Yani olaylar insanlar durumlar ya iyidir ya kötü şeklinde sadece masallarda görülebilen iki durumda bulunur.

Bu tür bir düşünce temelinde eğer bir şey yeterince mükemmel değilse o yetersizdir ve kötüdür. Bu şekilde mükemmeliyetçi bir düşünce yapısı kişinin kendisi için belirlediği yüksek hedefler ve niteliklere ulaşamadığı zaman kendini Başarısız ve yetersiz hissetmesine yol açar. Bu da beraberinde depresif ve kişinin kendisi ve çevresine eleştirel yaklaştığı bir duygulanımı getirir.

Bu düşünce yapısında hataya ve olağan olmak kabul edilir bir durum değildir. Bir tek hata kişinin dünyanın en mantıksız kişisi olduğu düşüncesini oluşturabilir. Bir kişinin kendine ait bir sıkıntısı nedeniyle size yönelik bir unutkanlığı ya da hatası o kişiyi silmenize ve yok saymanıza neden oluyorsa bu şekilde düşünüyorsunuz demektir.


3- Aşırı Genellemeler Yapmak:

Karşılaştığınız bir olay nedeniyle hemen olayın sonucunu bütün hayatınıza yönelik yargı haline getirip yetersiz verilerle genelleme yapıyorsanız bu düşünce şemasını kullanıyorsunuz demektir. Belli bir durumda yaşadığınız bir olumsuz olay daha sonra yaşayabileceğiniz benzeri olaylarda da yaşanacak şeklinde bir düşüncenin oluşmasına yol açabilmektedir. Bunun eseri olarak bir kişi sizi görmeden yanınızdan geçtiğinde �bak işte bana selam vermedi yeterince bana değer vermiyor sevmiyor� şeklinde gerçek olmayan bir düşünceyi oluşturabilmektedir. Sabah karşılaştığınız bir aksilik �kötü başladı her şey ve her şey kötü gidecek" şeklinde genellemelere yol açabilmektedir. Kişinin konuşma içeriği sık sık herkes hiç kimse her şey her zaman hiçbir zaman gibi ifadelerle doludur. Bu tür düşünce yapısı ile kişinin hayatı sınırlanır ve çok küçük çaplı bir ilişki ağı oluşur.

4- İnsan Sarrafı Olma (Karşısındakinin Ruhunu Okuma):

Başkaları hakkında kolayca fikirler ileri sürerek onların davranışlarının temeli amacı ve sonraki hareket tarzları ile kendinizi bağlayıcı kararlar alıyorsanız bu tarz bir düşünce şemanız var demektir. Bu şekilde başkalarının hissettikleri olaylardan etkilenişleri yönünde hipotezler üretirsiniz. Doğal olarak bu tarz bir düşünce yapısı kişinin olaylar ya da kişilere karşı bakışından etkilenmektedir. Yani kendinizde olan bir takım davranış şekillerini karşınızdakine yansıtırsınız. Karşınızdakinin düşündüğünü sandığınız şey aslında sizin düşündükleriniz ve hissettiklerinizin bir yansımasıdır. Başkalarının yapacağını düşündüğünüz davranışlar ya da hisler doğal olarak o kişilerin genel hareket ya da hissediş tarzı olmayacaktır. Ancak siz onların farklı davranacağını düşünerek gereksiz ya da olumsuz tavırlar alabilirsiniz. �bu durumda muhakkak kızmış olmalı benden bunun acısını çıkarır� şeklindeki yaklaşımlar gibi.

5- Olası En Olumsuz Temayı Senaryolaştırma:

Çok ufak bir durumun sonucunda kişinin o olayın bir felaketle sonlanıp olası bir facia haline getirmesidir. Kişi bu nedenle yakınlarından birinin başına gelen bir sorunun kendisi ile benzerliği olmasa da kendi başına geleceğini düşünebilir. Normal vücutsal belirtiler bile bir kanser habercisi olarak düşünülebilir. Ekonomik olarak sıkıntıya düşen birisi eşi ve çocuklarının kendisini terk edeceği ve kimsesiz olarak bir köprü altında yaşayacağını umutsuzluk içinde hayal edebilir. Bir kaza geçirebileceği korkusu ile hayatını kısıtlayabilir. Bu kişilerin konuşma içerikleri �eğer ya...� gibi sözcüklerle doludur.

6- Kişiselleştirme-Sorumluluk Sahibi Hissetme:

Çevrenizdekilerin söylediklerinden ya da yaptıklarından kendinize yönelik uygunsuz anlamlar çıkarmanız söz konusudur. Bu yapıyı kullanan kişiler sürekli olarak kendilerini çevrelerindekilerle kıyaslarlar. �ben arkadaşlarım kadar para kazanmadığım için eşim bana böyle davranıyor� şeklinde düşünüp huzursuz hissedebilirler. Bu kişilerin kendilerine güvenleri yeterince kuvvetli olmadığından devamlı olarak kendilerini olumsuz anlamda başkaları ile kıyaslayıp olaylardan sorumlu hissederler. Çevreden gelen her bir uyaranı (bakış söz davranış vb.) kendinize verdiğiniz değerin bir ölçütü olarak görürsünüz.

7- Kontrol Odağınızın Durumu:

Kendinizi eğer çevresel şartların etrafınızdakilerin kontrolüne olayların akışına bırakıyorsanız etrafınızdakilerin yörüngesine onların dümen suyuna giriyorsanız kendiniz güçsüz hissedeceksinizdir. Bu durumda hayatınızda herhangi bir değişim yapamayacağınızı düşünebilecek ve aciz hissedeceksiniz. Etrafınızdakileri ve dışınızdaki dünyayı da bu durumda göreceksiniz. Sonuçta olumsuz durumlara düştüğünüzde bundan başkalarını sorumlu addedip onları suçlayacaksınız. Aşırı bir kadercilik düşüncesi ile bu durumlarla karşılaştığınız için her şeyi sineye çekip çözüm yolları aramaya da çalışmayacaksınız. Dolayısı ile kendinizi kurban olarak algılayacaksınız ve �ilahlar kurban istedi� şeklinde düşünüp hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Oysa ki hayatınızın dümeninizi elinize alarak yaşamınızın tek sorumlusu siz olduğunuzu idrak ederek kendi kararlarınızı almakta aktif olsanız hayattan daha çok keyif alabilirsiniz. Yanlış da yapsanız deneme yanılma en iyi öğrenme yolu olduğundan bu deneyim size çok şeyler öğretecektir.

Bu durumun tam tersinin olması kontrol odağınızın aşırı derecede sizde toplanması halidir. Kendiniz aşırı güçlerle donanmış hissedebileceğiniz için etrafınızdakilerin eylemlerinden kendinizi sorumlu tutar hale gelebileceksiniz. Kendinizi mitolojideki tüm dünyayı omuzları üzerinde taşıyan �Atlas� gibi hissedeceksiniz. Bu tarz bir hissediş etrafınızdakilerin gereksinimlerine aşırı duyarlı olma şeklinde bir sınırsızlık hali her türlü gereksinimleri giderebilecek kadar kendini adeta tanrı gibi hissetme durumu ve bu ihtiyaçların karşılanması sorumluluğunun başkasına değil de kendinize ait hissetmenizden kaynaklanmaktadır. Bu şekilde etrafınızdakileri size muhtaç ve korunması desteklenmesi beslenmesi gereken kişiler olarak algılayacak onların yapmaları gereken sorumlulukları üstlenecek adeta ağır işçilik yapar hale geleceksiniz. Dolayısı ile etrafınızdakilerin mutluluk dert ve sorunlarından kendinizi sorumlu tutacaksınız. Bunların hepsini yapmaya çalıştığınızda çok yorulup kendi hayatınızı yaşayamayacaksınız. Asıl yapmanız gerekenleri yapamayıp ulaşabileceğiniz Başarıları göremeyeceksiniz. Bu kadar bölündüğünüz için yakınlarınızdan kişi başına ayırdığınız vakit de azaldığından yaptıklarınızın yeterli görülmediğini anlayıp boşa kürek çekmiş hissedebileceksiniz. Bu kadar koşuşturma içinde bunları elinizden gelebildiği kadar yaptığınızda mutlu olabilecek sıklıkla da doğal olarak yetişemediğinizde kendinizi suçlu ve mutsuz hissedebileceksiniz. Bir arkeolojik kazı bölgesinde şöyle bir yazı ile karşılaşılmış: �Kendini bil kendini tanı sen sadece bir insansın.�

8- Bireysel Adalet Algısı:

Bireysel ilişkilerinizde size özel sizin başkalarına ya da başkalarının size yönelik yapılması gerektiğinizi düşündüğünüz çok da objektif olamayabilecek bir takım kural ve yönetmelikleriniz vardır. Eğer sevgiliniz sizi sevseydi hep yanınızda olurdu; arkadaşınız gerçek bir dost olsaydı size istediğiniz miktarda borç verir hatta hibe ederdi; benim bu iş yerimde çalışmamı gerçekten isteseler ve bana değer verselerdi en yüksek zammı bana verirlerdi hayat ve insanlar yeterince adil olsalardı... gibi düşünceler kişinin etrafına yönelik hipotezler üretmesi kişiyi mutsuzluğa sürükler. Mutlaka sizin bakış açınız başkalarının bakış açısından farklıdır. Suyun üzerinden suya bakacak olursanız dibi çok yakın görürsünüz oysa gerçek çok farklıdır suya daldığınızda yakın gibi gözüken dibi bulamayabilirsiniz. Bu şekilde düşünerek hareket etmek kendinizi mutsuz hissettireceği gibi kişiler arası sorunlar yaşamanıza da yol açabilir.


9- Duygularınızın Doğruluğundan Taviz Vermemek:

Burada sözü edilen şey duygularınız neyi söylüyorsa ona körü körüne inanmanızdır. Eğer kendinizi suçlu Başarısız değersiz hissediyorsanız mutlaka öylesinizdir o tür bir davranış yapmışsınızdır şeklindeki düşünüş tarzı sizi çökkün hissettirecektir. Kendinizi kızgın hissediyorsanız muhakkak çevrenizdekiler sizi kızdıracak bir şey yapmıştır şeklindeki gene bu tarz bir düşünce de etrafınızdakilerle daha da olumsuz şeyler yaşamanıza yol açabilir. Duygularımız düşüncelerimizle el ele dolaşmaktadır. Eğer herhangi bir şekilde düşünceleriniz mantık çerçevesinden gerçeklik ve objektiflikten uzaklaşıyor ise buna uygun şekilde hissedersiniz. Sadece mantık ya da sadece duygulara dayanan ilişki ve evliliklerin yürümeyeceği gibi mantık ve duygular bir arada yaşamalıdır.

10- Kendinizi Değil Çevrenizdekileri Değiştirme Düşüncesi:

Etrafınızdakilerin hareket ya da düşüncelerini değiştirebilirseniz insanlar sizin mutluluğunuza hizmet edebilir hale gelirler şeklinde komik olacak ama biraz emperyalist bir bakış açısı insanlarla aranıza aşılması güç Berlin duvarları örebilir. Benzer bir şekilde bulunduğunuz yeri değiştirirseniz sorunlardan kurtulabileceğiniz düşüncesidir. Aslında değiştirmeniz gereken ve değiştirebileceğiniz şey sadece sizin kendi düşünüş ve davranış şekillerinizdir. �İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır� diyen atasözünde olduğu gibi önce biz kendimizi düzeltmeliyiz. Başkalarını kendi kafamızdaki şekle uydurmak için baskı şiddet tehdit ısrar duygu sömürüsü elbette ki geri tepecektir. Bu davranışları gören kişi yeterince kuvvetli olmasa bile Gandi gibi pasif direnişle kendi haklılığını gösterecektir. Tüm ilgi odağınız bu tarz bir düşünüş yapısı ile çevrenizdekilere yönelecek dolayısı ile kendi kişiliğinizi geliştiremeyecek ve bilgeliğe giden yolda kazalar yapmanıza yol açacaktır. Unutmayın mutluluğunuz sadece size bağlıdır başkalarının davranışlarına değil.

11- Önyargı İle Çevrenizdekileri Sınıflamak:

İnsanların sizi rahatsız eden bir özelliği nedeniyle onları yaftalamak onlarla ilişkileriniz bozacaktır. Sizinle tanışmamış bir kimsenin sizinle konuşmaması onu soğuk bir kişi yapmaz. Aynı şekilde iş yerinizdeki bir üstünüz işinde titiz bir insansa bu onun insafsız acımasız bir insan olduğunu da göstermez. İnsanları yeterince tanımadan kendinizi onların yerine koyarak empati yapamadan davranırsanız hatalı sonuçlara ulaşırsınız. Elbette ki bu görüşlerinizin bir bölümünde haklı olabilirsiniz ancak her insanın olumlu yönleri olabildiği gibi olumsuz yönleri de vardır. Bunları göremezseniz onları sevebilme ve yakın hissedebilme olanaklarınızı harcamış olursunuz. Bu da sonuçta ilişki çemberinizin daralıp yalnız kalmanıza ve bir takım güzel şeyleri paylaşarak mutlu olmanıza engel olacaktır. Bir patron �bana çalışırken kahkaha atacak adam bulun� demiş. Çalıştığınız yerden mutlu olmaya çalışırsanız verimli olursunuz.

12- İnsanları Günah Keçisi Haline Getirip Suçlu Aramak:

Kişiler eğer kendi sorumluluklarını yerine getirmez ve sonuçları nedeniyle sıkıntı yaşarlarsa kolayca suçlanacak birisi olduğunu bilmek onları kısa bir süre için rahatlatabilir. Bu şekilde kendi sorumluluğunuzda olan bazı şeyleri hatası olmayan kişilere yıkarak ilk planda rahatlayabilirken uzun erimde etrafındakilerle ilişkilerinin bozulmasına sebep olduğundan mutsuz olacaktır. Siz üzerinize düşen incelemeyi yapmadan gerekli seçme şanslarınızı kullanmadan istekleriniz yeterince dile getirmeden yeri geldiğinde hayır demeden bir takım davranışlarda bulunursanız bunu izleyerek karşınıza çıkan olumsuz sonuçlar nedeniyle çevrenizdekilerin size kötülük yaptığını düşmanca davrandığını haksızlık yaptığını düşünebilirsiniz. Bazı durumlarda sorumluluk almamak için yorgun bitkin hissettiğini öne sürebilirler. Bu durumlarının fark edilmeyerek kendilerinden sorumluluklarını yerine getirmeleri istendiğinde çevrelerini durumlarını anlamamakla öfkelenerek suçlayabilirler. Halk arasında �hem suçlu hem güçlü� denen tarzda bir davranış şekli ile zeytinyağı gibi üste çıkabilirler. Alışveriş yapan kişi aldığı malı kendisi seçmektedir. Aldığı mallar arasında bozuğu ayıklamaz ayırmazsa suçun büyük bölümü kendine aittir. Temelde yatan şey sorumluluk alıp bu sorumluluğu yürütebilecek kararlı dengeli özgüvene sahip olamamaktır. Unutmayınız ki her zaman haklı olamazsınız...
13- Kalıplaşmış Mutlaka-Asla Düşünce Yapısı:

Bu düşünce yapısında aşırı derecede olması ya da olmaması gereken belirli hareketler ve kurallar silsilesi vardır. Bu kurallar Hammurabi kanunları gibi kesin nitelikler taşır ve tartışılamaz. Duygularımı daima kontrol etmeliyim asla yanlış yapmamalıyım adeta bir granit gibi sürekli güçlü olmalıyım gibi. Bunlardan en ufak bir taviz bile verilmemesi gereklidir o kişiye göre. Bu nedenle sizin kurallarınız düşünüş giyim tarzınız vb. özelliklerinizin dışında hareket eden kişiler tahammül edilemez sıkıntı uyandıran kişiler haline gelir. Onlar size göre ötekidir yabancıdır zarar vericidir. Bu düşünce tarzına göre her şey tek tip bir örnek olmalıdır. Çok sesliliğe tahammül yoktur. Böyle düşünerek hayatınızı kısıtlarsınız başkalarından bir şeyler öğrenemezsiniz. Sürekli olarak yapmalı-yapmamalı olmalı-olmamalı dersiniz. Kendinizi geliştiremez ve kendinizi sevemezsiniz her şeyi görev haline getirirsiniz. Kendinizden çok fazla şeyler bekleyerek rahat edemezsiniz. Etrafınıza karşı hoşgörünüz azaldığı gibi kendi hareket serbestinizi de kısıtladığınız için mutsuzluğa giden yolunuzu kendiniz açarsınız.

14- Kendini Doğruluk Abidesi Olarak Görme:

Devamlı olarak kendi fikirleri ve hareket tarzının haklılığını doğruluğunu gerekliliğini ispata yönelik bir savunma davranışı içinde olmanızdır konu edilen düşünce şeması. Farklı görüşler sizi ilgilendirmemekte sizin için önemli olan şey fikirlerinizi değiştirilemez şekilde koruyup çevreye ifade etmeye çalışmaktır. Hata yapmadığınıza inanırsınız ve bu nedenle farklı bakışları onların yanlışıdır aslında.

Halk arasında �sabit fikirlilik� olarak bilinen bu durum esnek olmayan bir düşünce yapısıdır ve kişinin gelişime kapalı olması sonucunu getirir. Görüşleri babadan oğula geçen bir tarzda onlarla benzer kalıplar şeklindedir. Bireysel düşüncelerinize uymayan diğerlerinin daha mantıklı olan savlarını destekleyen bulgular yok sayılıp hesaba katılmaz. Başkalarının düşünce his ve davranışlarını objektif olarak tartamadan kişinin kendisinin hep bir şeylere hakkı olduğu şeklindeki algıları çevreleri ile sorunlar yaşamalarına neden olur. Kişiler daima kendilerini merkez alır hep �nalıncı keseri� gibi düşünsel açıdan durumları kendi taraflarına yontarlar. �haklıyım çünkü...; bu benim en doğal hakkım� şeklinde konuşurlar.

15- Ödüllendirilme Beklentisi:

Bu düşünce şeklinde insanlara ve çevreye karşı öylesine özverili olacaksınız ki insanların gözünde çok yükseklere çıkacaksınızdır. Sürekli gerekli gereksiz fedakarlıklarda bulunurlar. Bu şekilde hareket edip daha iyi bir karşılık bulma daha çok sevilme ve ilgi görme beklentisinde olan kişiler yüksek beklentilerine uygun bir karşılık göremediklerinde hayal kırıklığına uğrarlar ve insanları nankör soğuk kişiler olarak görebilirler. Bu tür ödüllendirilme beklentisi ile hareket etmek kişilerde başkaları üzerinde bir takım haklar sahibi oldukları yönünde haksız bir bakış açısına sokabilir. Bu da kişinin çevresi ile ilişkilerinde sorunlar yaşayıp mutsuz olmasını getirmektedir.


Alıntıdır.
Bende hayatım değişti sitesinden aldım Teşekkür ederim...